DTP'nin şiddet yanlısı tavrının iki
DTP neyi oynuyor? Manzaraya bakalım:
-DTP için kapatma davası son aşamada.
-Bu arada şiddet hareketleri var ve DTP, parti binalarında molotofkokteyli imaline varıncaya kadar bu şiddet eylemlerinin içinde.
-Eş Başkan Emine Ayna, PKK ile aynileşmekten rahatsız olmuyor. Rakidal'e verdiği demeçte, "Öcalan ve PKK Kürtler'in tarihidir, sahip çıkıyoruz diyor. O olmasaydı bugünkü Kürt kimliğimiz olur muydu? Bizim var olma nedenimizdir PKK'nın kurulması" diyor. Üstelik PKK terörüne de sahip çıkıyor: "Bir devlet silahı ve askeri yöntemleri halkları bastırmak için kullanıyorsa, bu hakları silahla, askeri yöntemle baskılananlar ortak kimliğe sahipse, o kimliğin o kolektif gücün buna karşı aynı araçla mücadele etme hakkı olduğuna inanıyorum. Bizim siyaset yapabilme koşullarımızı Öcalan ve PKK hareketi ortaya çıkarmıştır" diyor. Bunların kapanma gerekçesini besleyeceğini Emine Ayna'nın düşünmemesi mümkün olamaz.
-Ama aynı Emine Ayna, "Parti kapatılırsa AKP 'silahı bırakın' deme şansını kaybedecek. Eskiye dönmek 80'lerden, 90'lardan daha kötü olur" da diyor.
-Ve Emine Ayna "Açılım bitmiştir" diyor.
-Emine Ayna'nın, "sokak terörü"ne kapı aralayan bu sözleri eşliğinde, tüm Türkiye'de, sokaklar cehenneme dönmüş durumda.
-Sokak terörünün, "açılım" konusunda zaten kaygılar taşıyan toplum kesimlerini daha da tedirgin ettiği bir gerçek.
-Bu gerçeğin, halkı ikna tedirginliği içine sürüklenen iktidarı daha da zora soktuğu bir başka gerçek.
-Bu durumda DTP'nin, iki olgu karşısında pervasız davrandığı söylenebilir:
1. Anayasa Mahkemesi'nde görülmekte olan kapatma davası.
2. Hükümetin açılımı yapıp yapamaması.
Bir parti, kendisi için hayati değer taşıması gereken bu iki konuda nasıl böylesine pervasız davranabilir?
-Kapatırsanız kapatın!
-Açılım durursa dursun!
Bunu neden der, sorunların çözüm yoluna girme sürecinde bir misyon partisi?
Sanırım iki sebeple söyler:
1. Bütünüyle illegaliteye yönelmek.
2. Bu sorunun devamından çıkar ummak.
-Bütünüyle illigaliteye yönelmenin arkasında, demokratik süreç içerisinde ve bir başka partinin inisiyatifinde "kolektif haklar"ı elde edememe riskini görür ve illegal mücadele ile daha ileri hedeflerin gerçekleşebileceğini hesaplar. Emine Ayna, Radikal'e verdiği demeçte "Siz daha bize şükredin" üslubunda bu konuda ilginç şeyler söylüyor:
"En kabul edilebilir kolektif hakları isteyen DTP'dir. DTP'nin kitlesi dışında kalan Kürtler ya bağımsızlık ya da federasyon ister, daha milliyetçi, hatta zaman zaman ilkel milliyetçi çizgide duran Kürtler vardır. DTP'nin Kürtler adına ifade ettiği kolektif haklar, en asgari düzeydeki kolektif haklardır. Devlet bundan faydalanmalıdır. Devlet bundan medet ummalıdır. Bunun ötesi kötüdür."
Bu üslup, karşısındakileri dize getirebileceği umudundan yola çıkan bir üsluptur. Emine Ayna, "kolektif haklar"ı, "devlet bizden medet umsun"u çok rahatlıkla söylüyor.
DTP'nin, PKK'nın önünde böyle bir illegalite açılımının gerekli alt yapısı var mı, PKK için yolun sonuna gelindiği söylenirken, Ayna için nasıl bir yol bulunduğunu tahmin etmek kolay değil. Bu söylemle, bir bakıma "Sokak teröründen nereye" sorusunun cevabını vermiş oluyor DTP liderliği.
-Onun için, ikinci şık da önem kazanıyor: Bu sorunun devamından çıkar ummak. İşte orada, PKK-Ergenekon vs ilişkisi ve bununla paralel gelişen provokasyonlar gündeme geliyor.
Öcalan, sergilediği müthiş zaafla nasıl, Emine Ayna ve benzerlerinin idolü haline geliyor, bunu makul ölçüler içinde kavramak imkansız. Emine Ayna'yı da geçelim, Ahmet Türk için PKK eksenli bu oyunlar-provokasyonlar nasıl tahammül edilebilir bir nitelik kazanıyor, anlaşılamaz.
Emine Ayna, "Devlet silah kullanırsa, biz de kullanırız" yollu bir mantığı devreye sokuyor. Ancak böyle bir mantık, devlet için daha meşru kabul edilir. Yani devlet de, "Madem sokakta şiddet var, biz de şiddeti şiddetle bastıralım" yolunu seçebilir.
DTP bunu mu beslemek istiyor, provokasyon ve PKK-Ergenekon paralelliği ile ilgili kaygıları bunun için zikrediyorum.
Net gözlem şu:
DTP liderliği bugün keskin sirke rolünü üstlenmiş bulunuyor. PKK'lılaşmayı sadece misyon planında değil, eylem üslubu planında da benimsemiş gözüküyor.
Bu yolun çıkışı yok.
17 yaşındaki Serap, dershaneden dönerken belediye otobüsüne atılan molotofkokteyli ile yakıldı ve dün can verdi. Serap Türk mü Kürt mü bilmiyoruz. O molotofkokteylini atan cani de, otobüste kimin Türk kimin Kürt olduğunu bilmiyordu.
Eliniz bir kere daha kana bulanmış durumda ve Türkler de Kürtler de kimvurduya gidiyor.
Öcalan'dan kahraman üretmek, işte böyle kanlı bir dosyaya sahip çıkmak anlamına geliyor.
DTP, yangına körükle gitmek yerine, bir kirli tezgaha bulaşıp bulaşmadığını sorgulasa, kendisi için de, Kürtler için de, Türkiye için de çok daha iyi olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.