İntihardaki sır
Ergenekon şüphelisi Deniz Yarbay Ali Tatar da diğer arkadaşları gibi şüpheli bir şekilde hayata veda etti. Ergenekon soruşturması kapsamında bir süre tutuklu kaldıktan sonra itiraz üzerine serbest bırakılan, savcılığın talebiyle hakkında yeniden tutuklama kararı çıkarılan Tatar’ın intiharı, Ergenekon’dan ayrı bir soruşturmayı zorunlu kılıyor.
Genelkurmay, Ergenekon sürecinde yaşanan intihar vakalarına mutlaka el atmalıdır. Deniz Albay Birol Atakan, Deniz Albay Belgütay Varımlı, Yüzbaşı Olgun Vural, Hakim Yarbay Tanju Ünal, Tabib Yarbay Nursal Gedik ve son olarak Yarbay Ali Tatar’ın intiharı, cevaba muhtaç sorularla doludur.
Mesela, Ali Tatar intihara karar vermeden önce hangi oramiralle görüştü? Son gece evinde 5-6 kişinin katıldığı bir toplantı düzenledi mi? Böyle bir toplantı yapıldıysa kimler katıldı, neler konuşuldu? Yarbayı intihara sürükleyen tek neden, tutuklama kararı olabilir mi? Kime kırgındı, niye sitem etti?
TSK’ne karşı asimetrik psikolojik savaş yürütüldüğünü iddia eden ve son açıklamasını savaş gemisinde yapan İlker Başbuğ, Deniz Kuvvetleri ağırlıklı TSK içindeki girift ilişkileri deşifre etme yönünde irade göstermek ister mi?
Birileri, Deniz Kuvvetleri’ni nasıl Ergenekon Karargahı haline getirdi?
Buradaki karanlık noktalar aydınlatılmazsa eğer, olaya meclis bile el atabilir. Araştırma Komisyonu kurularak şüpheli ölümler incelenebilir. Daha önce faili meçhul cinayetleri araştıran meclisin bu konuda yeterince tecrübesi var. Haydi paşam...
Büyük tezgah
Türkiye’de daha çok “medeniyetler çatışması” teorisiyle tanınan ABD’li Profesör Samuel Huntington’ın kurduğu Foreign Policy isimli siyaset dergisi, son sayısında AK Parti’nin siyasi geleceğini tartışmaya açıyor.
Laikler, askerler, medyanın çoğunluğu ve önemli işadamlarının AK Parti iktidarına karşı olduğu iddiasını dile getiren dergi, kamuoyu desteğinin de yüzde 32’nin altına indiğini ve ilk seçimde koalisyona hazırlık olmak gerektiği tezini işliyor.
“Koalisyon projesi”, çok yabancı değil. 22 Temmuz seçimlerinden önce de ısıtılmıştı.
Bu kez durum farklı...
AK Parti’yi devirmek isteyen çevreler, şimdi daha sıkı çalışıyorlar. Türkiye’nin yeni küresel oyuncu olarak sahne alması ve kontrolünün güçleşmesi, Global Ergenekon’un çok haz ettiği bir durum değildir.
Reşadiye baskınıyla ilgili analizimi hatırlıyorsanız, tekrar etmeme gerek yok; hedefe ulaşmak için her türlü aracı mubah olarak görüyorlar.
O nedenle, Türkiye yönelik bu tür dış oyunların reel karşılığı olmasa bile, nasıl bir tezgahla karşı karşıya olduğumuzu göstermesi bakımından önemli bir ipucudur.
Önümüzdeki seçimde AK Parti’nin bir 4 yıl daha tek başına iktidarda kalması, eski lale devri özlemi içindeki Global Ergenekon ve yurt içi uzantılarınca kolay sindirilebilir bir dönem olmayacaktır.
Ayrıca, genel seçimle eş zamanlı olarak Cumhurbaşkanlığı seçiminin gündemde olması, yeni döneme atfedilen önemi daha anlamlı kılmaktadır.
İktidar partisi, bu süreci iyi yönetebilirse, siyaset mühendislerini bir kez daha hayal kırıklığına uğratabilir. Sürecin nirengi noktası ise demokratik açılımdır.
Bu esnada hesaba katılması gereken önemli bir unsur ise Abdullah Öcalan’dır. Sürecin başından bu yana rolünü iyi oynadığı söylenebilir. “Reşadiye olayını ben anlamadım” ve “Birçok kişinin Ergenekon’la bağlantısını 20 yıl sonra fark edebildim” türünden açıklamalarını basite almayın, çok stratejik gidiyor.
Birden fazla istihbarat örgütü ve güç odaklarının etki alanındaki Öcalan, fitili çekilmiş dinamit gibidir, her an, hiç umulmadık yerde patlayabilir.
Kürt aydını Kemal Burkay’ın şu sözlerini hiç yabana atmayın: “Ergenekon’a destek veren güçler AK Parti iktidarını devirmek için cunta hazırlıkları yaparken şiddet ortamının da sürmesini istiyor. Hatta askeri vesayetin devamı için PKK ile birlikte eylem planlıyorlar.”
Özetle, ucu her türlü provokasyona açık bir süreçteyiz...
Muhafız
Dün Sabah Gazetesi’nde Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’in Sezen Aksu’ya övgüler dizerken hatırlattığı “Sağ yanım boydan boya Mezopotamya, sol yanımda Rumeli ağıtları patlar” sözüne takıldım.
Garip tesadüf, o esnada masamda genç Yazar Selman Kayabaşı’nın piyasaya henüz yeni dağıtılan “Muhafız” isimli kitabı var. Alt başlık ise şöyle: “Türkiye Cumhuriyeti’nden Rumeli ve Mezopotamya Birliği’ne...”
Selman, Boğaziçi tarih mezunu, çok yetenekli bir yazar. Kafkas Ruleti, Türkiye’nin Gözyaşları isimlerini taşıyan kitapları var ama ben onu daha çok Teşkilat eseriyle tanıdım.
Romanın ilginç bir kurgusu var: Birinci dünya savaşında Almanya’nın mağlup olması için çalışan gizli bir örgüt, J.F. Kennedy ve Adnan Menderes’i yetiştiren ortak bir akademi ve Avrupa’da Teslis’e karşı tek tanrı inancını savunan Protestan hareketini başlatan M. Luther’in bağlı olduğu İslam teşkilatından söz ediyor.
Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesi, Muhsin Yazıcıoğlu’nun şüpheli ölümü, Adnan Menderes, Turgut Özal, Adnan Kahveci ve Üzeyir Garih arasındaki bağlantılar gibi bilinen tarih tezlerini alt üst eden bir kurgusu var.
Hem kitabın ismi hem içeriği, ister istemez, Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun pişirdiği ve “Neo-Osmanlıcılık” yorumlarına yol açtığı yeni dış politikasına göndermeler yapıyor.