Hükümet değil Türkiye Kıskaçta…
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Bey'in Türkiye'de Kürt Sorunu ve terör sorunu konusunda iyi şeyler olacak sözü ile başlayan açılım süreci bugün gelinen nokta itibarıyle çok büyük bir krize dönüşmüş durumda. Elbette bu büyük sorunun çözümü noktasında Sayın Gül'ün sadece iyimserlikle hareket ederek bu sözleri söylediğini söylemek mümkün değil. Bu açıklamaların ardından yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında hem hükümet hem de Türk Silahlı Kuvvetleri bu açılımı desteklediklerini ifade ettiler. Ve bu sözlerin bir devlet politikası olduğunun altı çizildi.
Yaklaşık 30 yıldır devam eden milyarlarca dolara ve cana mal olan terör sorununun çözülmesi fikri toplumda bir heyecan ve ilgi uyandırdı. Peki gerek cumhurbaşkanı gerekse başbakan neden ve nasıl bu sorunun çözüleceğine dair söz verdiler ya da beklenti yarattılar. Ellerindeki veriler nelerdi? Bu sorunun çözülememesi sonucunda siyasi bedelinin ağır olduğunu hesap edemediler mi? Kendilerine birtakım sözler mi verildi? Bu sözleri verenler hükümeti bir büyük tezgaha getirmiş olabilirler mi? Ya da aksayan bir şey yok PKK terör örgütü gerçekten tasfiye mi edilecek? Umarım öyle olur ama bugün gelinen nokta itibari ile ortaya çıkan çatışma, kaos, araç ve dükkan yakmalar bir nevi sıkıyönetim ya da olağanüstü hal taleplerini ortaya çıkardı.
Bu soruları çoğaltmak mümkün... Ama sorulurı çoğaltmadan Ankara'da konuşulanlara bakmak gerek. Ortalıkta dolaşan bilgi şu... Amerika Birleşik Devletleri Irak'tan çekilmek istiyor. Bu bölgeden çekilirken istikrarın bozulmasını istemiyor. ABD'nin çekilmesi durumunda bölgede bulunan Araplar, Kürtler, Türkmenler çatışabilir. Buna ilave olarak İran ve Suriye de Irak'a müdahale edebilir endişesi hakim. ABD özellikle Kuzey Irak'ta bulunan Peşmergelerin korunmasını istiyor. Araplar ve bölge devletleri ise Kuzey Irak'lı Kürtleri ABD ile işbirliği yapmakla suçluyor. O nedenle ilk hedef olarak onları görüyorlar. Bu çerçevede ABD, Türkiye'nin Kuzey Irak Kürtleri ile iyi ilişkiler kurmasını istiyor. Buna mukabil olarak da PKK'nın tasfiyesi sözünü verdiği söyleniyor.
Bir diğer önemli etken ise Türkiye'nin enerji koridoru olması. Son dönemde yapılan önemli anlaşmalar sayesinde Türkiye bir enerji geçiş üssü oldu. Bundan sonraki yüzyılın ya da yüzyılların en önemli unsuru enerji. Savaşlar artık enerji üzerinden yapılıyor. O nedenle ülkemizin güvenli bir enerji bölgesi olmasına uluslararası sistem sıcak bakıyor. O nedenle PKK'nın tasfiyesine küresel güçlerin onay verdiği düşünülebilir.
İster ABD ister başka bir güç PKK'nın tasfiye olmasına yardımcı olsun önemli değil. Sorunun çözülmesi önemli. Ancak bugün gelinen nokta itibarı ile bu açılım süreci büyük bir kaos ve çatışma alanına dönüşmüştür. Bir kere terör sorunu sadece PKK'nın kendi inisiyatifinde olan bir sorun değildir. Bu sorunun çeşitli ayakları vardır. Rusya'nın, Almanya ve İngiltere'nin ve bölge ülkelerinin PKK ile bağlantısı vardır. Bunun da dışında uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yapanların da PKK ile ilişkisi vardır. PKK sadece silahlı bir örgüt değil medyasıyla, sivil toplum örgütleri ile uluslararası desteği ile bir büyük organizasyondur. O nedenle bu sorunun hemen çözüleceğini düşünmek saflık olur. Başbakan yılbaşına gelmeden 6 ayda sorunu çözelim demiş ve alalacele hareket etmiştir. Ama dünyadaki deneyimler bu tür sorunların hemen çözülemediğini göstermiştir. Örnek mi İngiltere'de IRA sorunu, İspanya'da ETA sorunu... Bu sorunlar Avrupa'da bile çözülemezken Türkiye'de hemen çözülmesini beklemek saflık olur.
Nitekim bu açılım süreci başlayınca hem derin PKK hem de derin Ergenekon bir büyük senaryoyu uygulamaya başladı. İstanbul'da, Diyarbakır'da sokak eylemleri, dükkan yağmalama, araç kundaklama eylemleri yapıldı. Nitekim Muş'ta bir vatandaşımız dükkanını yakmak isteyenlere ateş etti ve iki kişi öldü. PKK'nın öncülüğündeki bu kalkışmalara ilaveten Başbakan Amerikadayken Tokat'ta 7 mehmetçiğin şehit edilmesi toplumsal tansiyonu yükseltti. Terör sorunu ilk kez Kürt sorunu olma yolunda hızla ilerliyor. Nitekim Diyarbakır Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Galip Ensarioğlu terörün en yoğun olduğu zamanda bile ayrışma fikri yoktu. Bu açılım süreci ile birlikte ilk kez terör sorunu Kürt sorunu haline dönüştü" diyerek gelinen noktayı oldukça iyi özetledi.
Gelelim sonuca; ortaya çıkan bu kaos ve çatışma iklimi Ak Parti için büyük bir kıskaç ve kaos durumu ortaya çıkarabilir. Burada yapılması gereken bu açılım sürecini bir biçimde sonuçlandırmaktır. Bugün gelinen noktada hükümetin geri adım atması mümkün değildir. Bir yerlerden sıkıyönetim, olağanüstü hal ilan edilsin sesleri yükselmeye başlamıştır. Ara rejim arayışında olanlar, demokrasiyi rafa kaldırmak isteyenler bu durumu fırsat bilerek askeri göreve davet etme cüretini göstermişlerdir. Unutulmamalıdır ki bu büyük ve yakıcı sorun hepimizin geleceğini ilgilendirmektedir. Ekmeğimiz, özgürlüğümüz bu soruna bağlıdır. Hükümetin bu sorunu çözmesi ya da terörün etkisini azaltması gerekir. Hükümetin ayağı takılsın, yere kapaklansın gerekirse ara rejim, darbe gelsin demek ülkeye yapılacak en büyük suçtur. Hükümet bu süreci başarıyla yönetememiştir. Açılımın içini dolduramamıştır. Etnik kutuplaşmayı artırmıştır. Yapılan hatalar sonucu terör sorunu Kürt sorunu haline gelmiştir. Tamam bütün bu eleştirileri yapalım ama şimdi değil. Bu rezervimizi saklı tutalım. Kaos ve çatışma çıkartmak isteyenlere karşı uyanalım ülkemizi darbe ya da sıkıyönetim kıskacına sokmayalım. Kaybeden o zaman hükümet değil Türkiye olur.