İkili dil
DTP (yeni adıyla BDP)'nin "Kürt siyaseti"nde ikili bir dil kullandığına işaret etmek istiyorum. Bunun ortaya, çok hayati bir samimiyet ve inandırıcılık sorunu çıkardığını düşünüyorum.
Nedir ikili dil?
Bir, genel kamuoyuna ve "ortak cephe"de kullanılmasında, en azından bir süre birlikte görünülmesinde yarar umulan sol-liberal-demokrat kanaat önderlerine yönelik, barış, demokrasi, özgürlükler dili.
İki, iç dil, DTP-PKK ekseninde tedavül eden, Kürt halk tabanını siyasal anlamda bilinçlendirmeye, oluşturmaya yönelen, etnik ayrımcı dil.
Birinci dile ihtiyaçları var çünkü en başta ayrımcı dil kullanmaları halinde yalnız kalacaklarını düşünüyorlar. Oysa en azından bazı barajları aşmak için ortak cepheye ihtiyaçları var. Onun için, sol-liberal-demokrat aydınlarla biri araya geliyorlar, özgürlüklerin genişlemesi için ortak çaba içinde görünüyorlar.
Ama bu dile razı olamazlar. Çünkü böyle bir dil, eninde sonunda "Türkiye bütünlüğü"ne doğru evrilir. Oysa gerçek amaç, etnik bilincin gelişmesi ve uzun vadede etnik temelli bir yapılanmaya gidilmesi.
DTP bünyesinde "Şahinler" diye nitelenen kesim, bu ikinci çizgiyi daha bir net sergiliyor. Dışarıdan bakıldığında, ikili bir yapı gözleniyor. Ama bu ikili yapı, sahici mi, dışarıya bilinçli olarak yansıtılan bir durum mu, tespiti kolay değil. Belki de birinci çizginin inandırıcılığının bütün bütün ortadan kalkmaması için "Şahinler"in mutlak egemenliği görüntüsünden kaçınılıyor. Belki de, gerçekten böyle bir ikili yapı bulunuyor.
Bu ihtimal de yabana atılamaz. Çünkü, etnik temelli bir projenin uygulanabilirliği noktasında, DTP-PKK dünyasında çok da bir netleşme olduğunu söylemek mümkün değil. Bu isteniyor, bunun bir formülünün bulunması arzu ediliyor, zaman zaman Öcalan tarafından da seslendirilen "Demokratik Özerklik" gibi formüller bu arayışın ürünü ama onun bile hangi toplumsal bedellerinin bulunduğu tasavvur edilemediği için, tam bir netleşme söz konusu olamıyor. Daha açıkça söylemek gerekirse: Tamam Doğu-Güneydoğu'da bir "Kürt coğrafyası bulunsun, Kürdistan olsun ama İstanbul'u, Mersin'i, İzmir'i, Antalya'yı ne yapalım" gibi, garip mi garip bir soru kafalarını kurcalıyor. Orada bir Kürdistan olacaksa, bu etnik bir arındırma sonucunu doğuracaksa, öteki cenahtaki Kürtler ne olacak? Bu sorunun cevabı pek verilebilmiş değil. Onun için de bazen "Biz ayrımcılığa oynamıyoruz" noktasına geliniyor.
Ama gene söyleyelim, orada da fazla durulamıyor, çünkü o Türkiye'nin bütünlüğüne oynamak demek, o ise, etnik bilinç siyasetinin önünü keser, yani DTP-PKK çizgisini bitirir.
Bu durum kafa karışıklığı doğuruyor.
Tüm bunlardan da iki dil ya da karmakarışık bir dil ortaya çıkıyor.
Ali Bayramoğlu, "Kürt sorunu"nda oldukça geniş bir özgürlük perspektifi bulunan bir aydındır. Dün, Yeni Şafak'ta yazdığı yazı, "DTP-PKK cenahı"ndan bakıldığında bir "Ortak cephe aydını" olarak nitelenecek bir kişinin kuşkularını yansıtmaktaydı.
"Kürt politikası, ... "taraf kabul edilmek ve siyasi müzakere" esasına dayanmaktadır. Sadece kültürel hakların karşılanması değildir hedef, belli oranda Kürtler'in kendisini yönetmesidir. Bunun için Kürtler bugün içinde şiddetin de yer aldığı "karma bir yöntem" kullanıyorlar."
Bayramoğlu, bu tespitten sonra "Peki, nerede, nasıl durmalı" sorusunu soruyor." "Bugün düğüm Kürt politikasındadır" cevabı ekseninde şunları not ediyor:
"Siyasi iktidarın, insanları, grupları, tarafları elbet görmesi gerekir. Bu konuda eleştirilmeli ve açılımı açmaya sevk edilmelidir. Ancak bugün düğüm Kürt politikasındadır. Yöneten, yönlendiren, süreçleri açma ya da kapama imkânlarına sahip olan aslen Kürt politikasıdır.
Ve soru şudur: Kürt politikası ya da Kürt siyasi alanı "demokratik hamleler" karşısında çoğulculaşacak mı yoksa bu hamleleri "monolitik yapısı"nı pekiştirme yolunda mı kullanacak? Son gelişmelerde bu ikinci yön biraz öne çıkmıyor mu örneğin?
Bireysel olarak, entelektüel olarak, gazeteci olarak benim bakışım şudur:
Tercihim birlikte yaşamaktan yana.
Birlikte yaşamın yolu demokrasi ve demokratik siyasettir.
Ve bu açıdan bakınca bugün Kürt sorununun çözümü için Kürt siyasi alanının çoğulculaşması asıl meseledir. Eğer hedef ayrılık değilse, Kürt Kemalizmi'ne doğru yola çıkmak istenmiyorsa şu önemlidir: Farklılaşma ve demokrasi istikametinde hiçbir değişim, o değişimin taşıyıcısı olan toplumsal grup istemeden, kendi içinde değişmeden gerçekleşmez...
DTP ile PKK arasına mesafe konmasını istemek, bunu beklemek, hatta bunu zorlamak "tek yürüyüş yolu"dur."
Ben kendi payıma, DTP-PKK çizgisine hep kuşku ile, samimiyet sorgulaması yaparak ve eleştirel yaklaştım. Bayramoğlu, bu noktada daha anlayışlı durdu. Ama o da şu anda, "iki dil"in "ayrımcı" ikinci boyutuna işaret etme noktasına geldi. Yürütülen politikanın renginde "Kürt Kemalizmi"ni gördü. Kısa süre önce ben, "Tek Parti yönetiminin Kürtçesi" başlıklı yazımla buna işaret etmiştim.
Evet, iki dil deşifre olmuş durumda. Bakalım DTP-PKK (şimdi BDP) cenahı, bu faş olmayı nasıl değerlendirecek? Bayramoğlu'nun kuşkusunun, Akın Birdal'ı ve şimdilerde BDP ile dirsek teması içinde olan Ufuk Uras'ı nasıl etkileyeceği de, benim zihnimdeki sorulardan biri...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.