Çarmıh empatisi!
Çarmıha gerilme kavramının Hıristiyan teolojisinde hangi mânevi ezâ duygularına tekabül ettiğini bilmiyorum fakat rivayetlerde geçen kadarıyla Romalıların tatbik ettiği bir infaz usulüdür; suçluyu çaprazlama iki kalas üzerine ellerinden ve ayaklarından çivileyip, böğrünü kılıç veya mızrakla delerek ölüme bırakıyorlar.
Kur'an'ın reddettiği anlatıma göre Hz. İsa'nın alnına dikenli bitkiden yapılmış bir taç yerleştirilmiş; bu taç, Hz. İsa'nın peygamberlik misyonuyla ve onun "Yahudilerin Kralı" olduğu iddiasıyla alay eden bir anlam taşıyor. Bazı tablolarında bu alay imasını gösteren tahta plaketin üstündeki Latince "inri" yazısını görürüz; açılımı, "Yahudilerin kralı Nasaralı İsa" demekmiş.
Çarmıha gerilmenin o dönemde sadece hırsızlık, soygunculuk gibi aşağılık suçlara reva görülen bir muamele olduğunu da hatırlamalı.
Patrik Bartholomeos'un, "Kendimizi bazen çarmıha gerilmiş gibi hissediyoruz" sözleri, her türlü muhalif ve aykırı görüşe karşı hoşgörüyle yaklaşma itiyadındaki bazı tutucu muhitlerde mânâsız bir tepkiyle karşılaştı; belki de yanlış anlaşıldı. Neyin, niçin yanlış anlaşıldığını izaha kalkışmak benim işim ve yetkim haricindedir fakat şu "çarmıha gerilme"nin, en azından fizikî mânâda nasıl bir ezâ ve uzun süreli bir işkence türü olduğu hakkında empati yapabilecek durumda değil miyiz?
Anlayışsızlığın, cehâletten doğan körlük ve nefretin, karalamanın, ucu vatan hainliğine, Damat Ferit taraftarlığına, Mütareke Matbuatı'na kadar uzanan pis imâların her türlüsüne muhatabız. Açılım meselesi etrafında fikir beyan edenlerin arasındaki fark, ufak tefek engebe değil uçurumdur. Bazılarına göre şekerle kaplanmış zehir, bazısına göre aklın ve basiretin yolu. "Yahu şu meslek liselilere, imam-hatipleri harcamak uğruna yazık ettiniz" derseniz adınız hemen irtica eylem planlarında "harcanacaklar" listesine yazılıverir. Başında bulunduğu kurumu şaibelerden temizlemesi gereken ilk kişiye "Görevini niçin yapmıyorsun?" diye sormanın adına -gariptir- saygısızlık diyorlar bu ülkede. Ortaokul çocuklarını müzedeki denizaltıya patlayıcı koyarak öldürmeyi planlayanları kınamak cesaret, savunmak ise yurtseverlik olmuş. Haklarında lügat kalınlığında hukukî dosyalarla suç isnadında bulunarak mahkeme önüne çıkarılmış kişilerin kötü niyetlerini eleştirmek "gaflet, hatta dalâlet" sayılıyor.
Ergenekoncuya şöyle ağzımızı doldura doldura "Ergenekoncu" demek bile kabahat oldu. İçerideki darbe sanıkları vatansever, biz Mütareke Matbuatı. Suikastçılar en hâlisinden memleket evladı, bizim ebeveynimiz meşkûk!..
Yıllardan beri bu memlekette çalınan bütün keçilerin hesabı bizden sorulur!.. Bu da bir nevi çarmıhtır işte; kendi ülkenizde ikinci sınıf biriymiş gibi yaşamanın buruk tadını birazcık olsun tatmışlığımız vardır. Başörtülülerimiz bu hâleti iyi bilir; evlâtlarının mürüvvetini görmek için ömründe ilk defa orduevi kapısına gidip oradan yüzgeri edilenlerden de iyi bilir.
Bu memleketin ordusunda, en riskli bölgelerde askerliği yine bizim evlatlarımız yapar; komutanları tehdit listesinin ilk sırasına bizleri revâ görürler. Yıllardan beri fişlenip dururuz; günün birinde "Sen niçin fişliyorsun beni arkadaş, ne ayıbımı gördün?" diye sorunca yemediğimiz azar, uğramadığımız tehdit kalmaz.
Çarmıha gerilmek, galiba bu veya buna benzer bir şeydir. Bileklerinize birer paslı çivi çakıp alnınıza dikenli telden ma'mûl uyduruk bir taç geçirerek böğrünüzü kem sözle delerler. Başucunuzdaki tahtaya da şöyle yazarlar aşağılamak için: "Dinci, imancı, AKP yalakası..."
Ben anlıyorum Sayın Bartholomeos, çarmıha gerilmenin az buçuk nasıl bir şey olduğunu biraz anlıyorum.