Sayın Başbuğ, ikna edici cevaplarınız bekleniyor...
Son iki olay artık bardağı taşırmıştır. Deniz Yarbay Ali Tatar'ın intiharı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç'a yönelik suikast hazırlığı.
Tatar'ın intiharı, sırlar perdesi altındaki 8. intihardır. İntiharların hepsi, iddia olunan Ergenekon terör örgütü ile bir şekilde bağlantılıdır. İntihar ettikleri söylenen muvazzaf ve emekli subaylar, Ergenekon davasındaki iddialarla ilgili çok şey bilen insanlardır. İntiharların hepsi şüphelidir. Kamuoyunda, bu subayların, susturuldukları kanaati hakimdir.
Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç'la ilgili olay, Başbakan Sayın Erdoğan'ın ifadesiyle, vahim ve düşündürücü bir süreci işaret ediyor. Bakınız, bir süreçten bahsediyoruz. Yani devam eden, büyüyen, tırmanan ve tehlikeli gelişmeleri barındıran bir süreç... Sayın Arınç'ın evini mart ayından beri gözleyen, krokilerle yakalanan kişiler, muvazzaf subay. Topçu Albay E.Y.B. ile İstihkâm Binbaşı İ.G. İkisi de Genelkurmay Seferberlik Tetkik Kurulu Başkanlığı'nda görev yapıyorlar. Subayların ajandalarında, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile aralarında bazı bakanların da yer aldığı birçok milletvekiline ait fişleme belgeleri bulunuyor.
Bizim karşımızda nasıl bir silahlı kuvvetler var? Kafes eylem planları, deniz müzesinde ilköğretim öğrencilerini denizaltıya yerleştirilen dinamitlerle havaya uçurma, millete ve demokrasiye karşı kurulan tuzaklar, masum talebelerin evlerine silah yerleştirme, sonra da onları terör örgütü mensubu ilan edip askerî mahkemelerde yargılama provokasyonları, andıçlar, toprağa gömülü patlayıcılar, bombalar, suikast tabancaları, dolu LAW silahları ve hepsinin yanında her rütbeden subaylar; görevdekiler, emekliler...
Böyle bir ülkede Genelkurmay Başkanı daha fazla susamaz.
Sayın Başbuğ, konuşmalısınız. Bu olup bitenleri bize, Komutan olarak açıklamalısınız.
Bir savaş gemisinden tehditler savurmanız kimseyi ikna etmedi. İnanınız, doğruyu, hukukun üstünlüğünü, herkesin hesap vermesini savunmakta kararlı olan hiçbir demokratı da korkutmadı. Sizin göremediğiniz ya da görmek istemediğiniz gerçek; Türkiye'nin artık eski Türkiye olmadığıdır...
İlk sorumuz şu: Demokratik bir ülkede, bir Genelkurmay başkanı, vatandaşın vergileriyle alınmış bir savaş gemisinden, kendi vatandaşlarının bir kısmını yargısız infaz yaparak düşman ilan edebilir mi? Biz bilmiyoruz, siz bunun bir örneğini biliyor muzunuz? Size göre, askerin sivil iradeye bağlı olmasını savunan herkesi, susturmak mı gerekiyor?
Soru 2: Hep hukukun üstünlüğünden, silahlı kuvvetlerin yargıya olan saygısından bahsediyorsunuz. Böyle üstü kapalı imalarla tehditler göndereceğinize, savcılara baskı yapacağınıza, neden yargıya başvurmuyorsunuz? Kimse o, asimetrik psikolojik harekât yürütenler, onları neden yargıya vermiyorsunuz?
Soru 3: "Konuşamazlar, konuşmamalıdırlar" dediklerinizin içinde, siyasetçiler de var. En cesur konuşan siyasetçi de Sayın Bülent Arınç. Şimdi ona bir suikast hazırlığı ortaya çıkarıldı. Allah korusun, ya Sayın Arınç'a bir şey olsaydı, siz hedef göstermiş olmakla suçlanmaz mıydınız? Şimdi o konuşmanızın, sorumluluk açısından yanlış olduğunu kabul ediyor musunuz?
Soru 4: Sayın Arınç'ın evinin önünde yakalanan subaylar da dâhil, görevleri dışında kanunsuz işler çeviren subaylardan, sizin haberiniz oluyor mu? Olmuyorsa, bunlar kimin talimatıyla hareket ediyorlar? Bu cüreti nereden alıyorlar?
Soru 5: Ortada bir sürü görev ihmali, orduyu yıpratma, kanunsuzluk var. Bunlarla ilgili ciddi bir hesap sorma, sorgulama var mı? Mesela Tokat Reşadiye, Jandarma bölgesi... Hainler nasıl oluyor da ellerini kollarını sallayarak silahsız askerlerimizi şehit edebiliyor? Buradaki zafiyet nedir? Kim sorumludur? Sorumlular hakkında hangi işlem yapılmıştır?
Dün Genelkurmay'ın yaptığı açıklama da kimseyi tatmin etmedi. Sayın Başbuğ, kamuoyu sizden ikna edici, açıklayıcı cevaplar bekliyor. Daha ne kadar susacaksınız?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.