N’olur bilgilendirme
Sayın Genelkurmay Başkanı’nın direktifleriyle Türk Silahlı Kuvvetleri “özenle seçilmiş” gazetecilere bilgilendirme toplantıları düzenliyor. Bu toplantılarda gündemin çok gerisinde kalmış konular orada bulunan haziruna çocuğunu azarlayan bir baba veya asabi bir öğretmen tavrı ile açıklanıyor. Toplantının sonunda dersini almış gazeteciler de gözden düşerim korkusu ile zülfiyare dokunmadan uslu bir şekilde dağılıyorlardı... Ergenekon Terör Örgütü’yle ilgili yürütülen soruşturmada adı geçen Deniz Yarbay Ali Tatar intihar etti. İddiaya göre Tatar ordu içindeki başka bir askere suikast planlamakla suçlanıyordu. Gözaltına alınıp ifadesi alındıktan sonra bırakılmıştı. Ancak hakkında tekrar tutuklama kararı alındığını öğrenince evinde başına sıktığı kurşunla kendi canını kıymış... Bir hafta öncesine gidelim. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Oruç Reis gemisinde esti gürledi. Ne iğneyi ne çuvaldızı kendi teşkilatına batırmadı, ancak dışarıdan birilerine suç isnat etti. Adı asimetrik psikolojik harekattı. Demokratlar, liberaller, anti-Kemalistler mantar gibi oradan buradan bitiveren silahlarla ilgili sorulara cevap niteliğinde Başbuğ’un ilkbahar aylarında yaptığı basın toplantısını hatırlatarak “Bitti, artık basın toplantısı falan yapamaz” diyorlardı ama pekala da konuşmaya devam ediyordu, Başbuğ Paşa. Türk Ordusu cesurdu, korkusuzdu. Bir deniz yarbayıysa intihar edecek kadar bir şeylerden kaçıyordu. İddiaları, suçlamaları, sonuçlarını göğüsleyecek kadar da cesaret gerekmez miydi? Kaçmak niyeydi? Sonra nereye kaçmaktı bu? Dinen açıkça yasaklanmış, örf adete tamamen aykırı kendi elinle ölümü seçiş her dem yenilmezliği ile gövde gösterisi yapan bir organizasyonun cesareti, cesurluğu, güç ve kuvvetiyle nerede kesişmekteydi? Başbuğ konuştu. Tatar şakağına dayadığı tetiği çekti. Tatar’ın intiharının yankıları da ilginçti. CHP alkışladı: “Onurlu davranış!” Tıpkı on sene önceki DSP gibi. Hikmet Uluğbay sıktı kurşunu kafasına. DSP alkışladı: “Onurlu davranış!”... Onur bunun neresindeydi bilinmez ama öyle dedi CHP işte, önceki DSP. Başbuğ ise bu noktada susmayı tercih etti, konuşmadı. Yoktu gündeminde böyle bir şey... Erhan Keskin, ETÖ tutuklusu Tuğgeneral Ersöz’ün tutulduğu hastaneye girdi, kurşunlar savurdu önüne gelene. “Beni albay gönderdi!” diye bağırdı çağırdı. Başbuğ yine sustu. Konuşmadı... Polis, Bülent Arınç’ın evinin önünde şüpheli şahısları yakaladı. İki asker! Biri albay, diğeri binbaşı. Birinin ağzından Arınç’ın evinin krokisi, yutmak üzereyken çıkartıldı. Suikast teşebbüsündeki hedef bu sefer Arınç’tı. Erdoğan konuştu: “Süreç vahim” dedi. Başbuğ susmayı seçti. Konuşmadı... 1993 senesinde Bingöl’de pisi pisine şehit edilen 33 vatan evladının dosyası yeniden açıldı. Dönemin Bölge Komutanı Necati Özgen ve Malatya Alay Komutanı Yaşar Ercan birbirini suçladı. 33 Mehmetçiği koruyacak eskort verilmemişti. Neden sorusuna cevap aranınca, ateşten top Özgen’in sahasında kaldı: “İmkanlar kısıtlıydı.”! Yenilmez, güçlü ordu olmasına olmuştu amma, “imkanlar kısıtlıydı!” Aile pikniğine helikopterle gidilecek imkan vardı paşalar için. Keza golf sahası yapmak için. Zira piknik ve golf olmazsa olmazıydı Türk Ordusu’nun (!). Ama 33 ana kuzusunu korumak olunca konu, cimrilikleri tutmuştu birilerinin. Ölsündü, ölürse ölsündü 33’ü. Yerine gelirdi bir başka 33’ü. Başbuğ sustu. Konuşmadı... 33 vatan evladının katledildiği mekana ilk giden Albay Fikri Karadağ’dı. Şimdi Ergenekon’dan sanıktı. Başbuğ susmayı seçti. Hatırlayın, Karadağ’ı bu ülke “ölme-öldürme yemini” ile tanımıştı. Emekli asker Özgen, Karadağ’a “iyi çocuktur” diyerek sahip çıktı, milliyetçiliğini övdü. JİTEM’in varlığını kabul etti. Başbuğ susmayı tercih etti. Konuşmadı...
Oysa ordu içindeki irticai yapılanma söz konusu olduğunda, hep bülbül gibi şakırdı. İrtica dedikleri namazdı, başörtüsüydü, Kur’an’dı. Gümüş yüzük, içki içmemek, gece hayatından uzak durmaktı. Kimsenin gözünün yaşına bakmaz, basardı ihracı. Ne de olsa Ordu’ya Millet’e zararı vardı bunların (!) Konu, PKK elinde şehit edilen körpe er olunca, Ergenekon olunca, sivil otoriteye askerce suikast girişimi olunca, dut yemiş bülbül oluverdi. Sustu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.