Dostum Ertuğrul Özkök
Üzülmeyin, bir yere gitmiyor... Yazılarıyla aramızda... Arkasından, “kör ölür” deyişini haklı çıkaracak güzellemeler yazmayı da kesin artık, ayıp oluyor... Badem gözlü değildi ama, o kadar da kör sayılmazdı.
Hepi topu bir görev değişikliği...
Mehmet Yakup Yılmaz bıraktı, üzülmediniz. Üstelik tam dört kez bıraktı. Daha doğrusu, dört kez gönderildi. Bu da dört “ulusal yas” fırsatı demektir ki, hiç şikâyetçi görünmüyorsunuz. Bilakis memnunsunuz. (Aslında haklısınız. Hem Yakup’tan, hem de onun öldürücü “aşk yazıları”ndan kurtulmuş oldunuz.)
Umur Talu, Derya Sazak, Doğan Heper gittiler, üzülmediniz.
Sedat Ergin arkasından koca bir Milliyet ölüsü bıraktı, bu kadar kederlenmediniz.
İsmet Berkan gönderilse zil takıp oynayacaksınız.
Ertuğrul Özkök de gitti işte...
Her nefis gibi bu “kaçınılmaz
akıbeti” yaşayacaktı. Bırakın gitsin...
Patron tasarrufu mudur, “mental yorgunluk” mudur, hükümetin baskısıyla ortaya çıkan “zorunlu bir istifa kararı” mıdır, bilmiyorum.
Bu saatten sonra hiçbirinin önemi yok.
Siz en iyisi Tomris Uyar’ın Ferdi Bey’ini okuyun... Ne demek istediğimi anlarsınız...
Bana sorarsanız iyi oldu.
Kendisi için iyi oldu.
Biraz sıksa, Alex Ferguson’un Manchester United’daki rekorunu egale edebilir, hem Türk basın Tarihi’ne, hem de UEFA şeref listesine (varsa böyle bir liste) geçebilirdi ama, tadında bırakması iyi oldu.
Dün telefon açtım, “geçmiş olsun” dedim. Bu dileğime katılmadı, “hayırlı olsun” demem gerektiğini söyledi. Peki, hayırlı olsun... Sonra da, son üç yılı hafakanlarla ve cinnet haleti içinde geçirdiğini, Allah’ın böylesini
düşmanının başına vermemesini, istifa kararıyla birlikte nasıl da hafiflediğini anlattı... Sonra da, herkese söylediği şeyi tekrarladı, “Yirmi yıldır ilk kez 7 saat kesintisiz uyudum...”
İnanırım...
Bu işi yaptığım için biliyorum...
Normal insanın yapacağı iş değildir.
Hatta, “iş” bile değildir.
Hürriyet gibi bir gazeteyi yönet, bir sürü takla at, bir sürü denge gözet, siyasetçiyi ayrı idare et, patronu ayrı idare et, askeri ve bürokrasiyi ayrı idare et, aynı anda hem iktidara hem muhalefete yaltaklan, müşteriyi elde tutmak için olmadık cambazlıklar yap... İş mi?
Hakkında çok yazı yazdım.
Belki de en çok ben yazmışımdır.
Bazen hoş olmayan şeyler de yazdım. İncittiysem (evet incittim), bağışlamasını rica ederim...
İstesem, şimdi de bir sürü olumsuz hususiyetini sıralayabilirim... Hangi manşetleri attığını, hangi
“demokrasi dışı güçlere” servis yaptığını, mesleğin ayarını nasıl bozduğunu, “ağzı bozuk yazar kadrosunu” neden başımıza tebelleş ettiğini, andıçları, darbe destekçiliğini, Ergenekon sulandırıcılığını, vs...
Lüzum yok...
Hem, böyle zamanlarda böyle şeyler yazmak çok ayıp... Hatta vicdansızlık.
İşin bir de (ıskalanmış) “insan Ertuğrul Özkök” boyutu var.
Ki, önemli bir boyut bu...
Başkaları başka türlü düşünebilir ama, ben Ertuğrul Özkök’ün iyi bir insan olduğunu düşünüyorum... Nezaketiyle, zarafetiyle, muarızlarını utandıran toleransıyla iyi bir insan... Buna yürekten inanıyorum...
Dilerim kesintisiz uykularına devam eder, akıl ve ruh sağlığını korur; bir zamanlar “her şey hukuktan ibaret değildir” buyurmuştu, böylece her şeyin genel yayın yönetmenliğinden ibaret olmadığını anlar.
Başına gelen işi de bir “muhasebe ve özeleştiri fırsatı” sayar...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.