Devlet mahvolur çığlığının şifresi
Türkiye, hukuk devleti hüviyetini pekiştirme noktasında her gün yeni adımlar atıyor.
Bunun en sonuncusu, yargının "Devlet sırrı" ile ilgili verdiği karar olmuş ve bu kararın uzantısında, "Mahrem alan-Kozmik oda" olarak kabul edilen Seferberlik Tetkik Kurulu'nda günler süren incelemelerin gerçekleşmesi sağlanmıştır.
Ankara 11'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nin, Genelkurmay'ın "Kozmik odada arama durdurulsun" mealindeki talebini reddetmesi, üstelik ortaya çok köşeli, net gerekçeler koymuş olması "hukuk devleti" açısından çok önemlidir.
Karardaki ifadelere yeniden bakarsak şunların altını çizebiliriz:
-İsnat edilen suçların niteliği, olayın vahameti ve delillerin karartılması ihtimali nazara alındığında bu yerin devlet sırlarının saklandığı yer bile olsa arama yapılmasına yasal bir engel bulunmadığının kabulü gerekir.
-Aksine düşünce, devlet sırrı kavramının arkasına saklanılarak suç delillerinin gizlenmesi ve bilahare yok edilmesine zemin hazırlandığını akla getirebilir.
-Bu zan ve düşüncelerin ortadan kaldırılması için hâkim güvencesiyle devlet sırrının saklandığı mahallere girilerek, devlet sırlarına zarar verilmeksizin, suçla ilgili delillerin araştırılması hukuk devletine ve arama kurumuna olan güveni artıracaktır.
-Devlet sırlarının bulunduğu yerlerde, sadece devlet sırrı olduğu gerekçesiyle arama yapılamayacak olursa, devlet sırrı niteliğinde olmayan ve suç teşkil eden fiillerin bu gibi mahallerde gizlenmesi ve faillerinin de soruşturma ve kovuşturmadan kurtulması sonucunu doğurur ki bu da hukuk devleti ilkesine olan güveni sarsacağı gibi söz konusu kurumun da zan altında kalmasına sebebiyet verebilir.
Bu gerekçe, Hakim Kadir Kayan'a, Seferberlik Tetkik Kurulu'ndaki kozmik odalarda inceleme yapma imkanı vermiştir.
Ortaya ne çıkacak, göreceğiz.
Hakim ve savcıya kalaşnikof kurşunları gönderilmesi Türkiye'nin ne kadar girift şartların içinden geçtiğinin göstergesidir.
Ama bu vesile ile asıl "Devlet sırrı" denen hadiseye projektör tutulduğu açıktır.
Şunu hemen söylemek mümkün:
Evet, devletlerin sırrı olur.
Devletler bazı bilgileri saklarlar. Devlet sırları kimi zaman 10 yıl, 50 yıl sonra açıklanır.
Devlet sırlarını sınırlı insanlar bilir.
Bunların hepsi tamam.
Ama ortada iki önemli soru var:
Bir: Devlet sırlarını bilen devlet görevlileri kimlerdir?
İki: Hangi şeyler devlet sırrıdır?
Bir ara ben, Bugün gazetesine yazdığım bir yazıya "Cumhurbaşkanı o odaya girebilir mi" başlığını koymuştum. O oda, yani Seferberlik Tetkik Kurulu'ndaki kozmik oda... Yani sorunun aslı şu idi: Bu memlekette cumhurbaşkanının, başbakanın da bilmediği "devlet sırrı" olur mu?
Aslında bu sorunun cevabı mutlaka "Olmaması gerekir" şeklindedir ama diyelim Mesut Yılmaz, başbakanlığı döneminde "Ben bile Susurluk'un yüzde 20'sini biliyorum" diyebilmişti.
Bir de, bu memlekette sivil kadroların, devlet sırrının emanet edilemeyeceği kadrolar gibi görüldüğü zamanlar olmuştur.
"Hangi şeyler devlet sırrıdır" sorusuna geldiğimiz zaman işler daha çok karışıyor.
11'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararında onun için "suç teşkil eden şeyler"le "devlet sırrı denen şeyler"in birbirine karışması tehlikesine işaret edilmektedir.
Diyelim, bu ülkede faili meçhul kimi cinayetler olmuş...
O dönemin en yüksek devlet görevlisi zat, "Devletin kimi zaman rutin dışı işleri olur" demiş.
Bir başka sorumlu devlet görevlisi, "O işler devletin kararı ile oldu. Orada bir tuğlayı çekerseniz her şey çöker" şeklinde konuşmuş.
Bir başka sorumlu devlet görevlisi, listelerden söz etmiş, "Kurşun diyen de kurşun atan da devlet hizmetindedir" demiş ve o listelerdeki insanlar, peşi peşine infaz edilmiş...
"İç düşman" kategorisine sokulanlar takır takır öldürülmüş.
Bir Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı, yazdığı Susurluk Raporu'nda, " öldürmelerin kimi zaman meşru hale geleceğini savunmuş", bazı öldürmelerin ise ayağa düştüğünü not etmiş.
Ne yapmalı bütün bunları?
On yıllar böyle geçmiş.
Ne yapmalı bu on yılları?
Tek tek mercek altına alıp, kime kadar ulaşıyorsa, ne pahasına olursa olsun, oraya gitmeli mi, yoksa devr-i sabık yaratmanın getirdiği risklere bakıp, bazı şeylerin üstünü örtmeli mi?
Ve orada "Devlet sırrı" kamuflajına sığınmalı mı?
Türkiye, bir yandan "Aç aç" sesleriyle çınlıyor, bir yandan "Açılırsa devlet mahvolur" çığlıklarına sahne oluyor.
İşte böyle bir hengâmede, dosyalar açılıyor, kapanıyor, medya orasından burasından dosyaları didikliyor ve yürüyoruz.
Nereye?
Hukukun daha belirleyici olduğu bir zemine...
Bu süreçte hukukun misyonu çok net mi? Kadrolar çok net olarak hukuk duyarlılığından mı hareket ediyorlar?
O da tartışılabilir.
Ama mecranın hukuk eksenine oturması her halükarda iyidir.
Bu noktada askerin, en üst seviyede "hukuka saygı"nın altını çizmesi de iyidir.
Elhasıl evire çevire hukuk devleti olacağız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.