Doğan Öz ve Uğur Mumcu'nun ruhu Baykal'ı soruyor...
Devlet içindeki çetelerin üzerine cesaretle giden ilk savcı Doğan Öz'dü. 24 Mart 1978'de 6 kurşunla öldürüldü. Dönemin Başbakanı Ecevit'e verdiği iki sayfalık raporu, geçen hafta eşi emekli hâkim Sezen Öz, televizyonda ve gazetelerde açıkladı.
O raporu, Sayın Baykal, CHP yöneticileri ve Ergenekon'a kol kanat geren medya, akademi ve iş çevreleri bir daha okusun. 32 yıl önce Doğan Öz, bugün Ergenekon davasının iddianamesine temel teşkil eden, hemen her şeyin altını çizmiş. Darbeye zemin hazırlamak için karışıklık çıkarılacağını, devam eden anarşinin, iktidar olmak isteyen cuntaların işi olduğunu yazmış. Ve dediği de çıkmış. 12 Eylül 1980'de askerler darbeyi yapmış. O rapor, Doğan Öz'ün hayatına mal olmuş. Katil, suçunu itiraf etmiş. 12 Eylül darbesi olunca, dava sıkıyönetim mahkemesine intikal etmiş. Katile idam cezası verilmiş. Askerî Yargıtay'a itiraz süreci başlamış. Mahkeme, her defasında (üç defa) idam kararında ısrar etmiş. En sonunda dava, 1985'te Askerî Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu'na gelmiş. 15 hâkimden 8'i beraat demiş. Karar, davaya bakan mahkemeye gelince, o mahkeme ne demiş biliyor musunuz? Okuyalım:
"Elimizdeki bilgiler, belgeler ve tanık ifadeleri, cinayeti, İbrahim Çiftçi'nin işlediğini gösterirken ve vicdani kanaatimiz de bu yönde oluşmuşken; Askerî Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu'nun kararına uymak zorunda kalarak, sanığı beraat ettiriyoruz."
Sadece bu ifade, Türkiye'de olan biten her şeyi, askerî vesayet rejimini, yargının nelere alet edildiğini anlatmaya yeter. Ergenekoncu çevreler, "bu dava siyasîdir, AK Parti muhaliflerini sindirmek için davayı yönlendiriyor" diyorlar. 1985'te AK Parti mi vardı? Mesela Sayın Baykal, Doğan Öz'ün raporu, öldürülmesi ve katilin beraat ettirilmesi konusunda ne diyor? Her konuda konuşan darbeci barolar, neden bu konuda tek kelime etmiyor?
Doğan Öz'ün acılı eşi, "kozmik odadan patates çıktı" diyerek dalga geçtiği için, "Sayın Baykal'ı ve açıklamasını ayıplıyorum. Herhalde bunlar karşı taraftalar, ya da hafife alıyorlar aramayı. Ama bir taraf tuttukları kesin." diyor.
Uğur Mumcu'nun oğlu Özgür Mumcu da, 17 Ocak 1993'te babasının öldürülmesi ile ilgili olarak, "Bu cinayeti, kontrgerillanın işlediğini duyarsam şaşırmam..." diyor. Uğur Mumcu'nun eşi halen CHP milletvekili. Bir de o konuşursa, Sayın Baykal'ın ve CHP'nin hali, tam bir ibret tablosu olur... Hele Doğan Öz'ün eşi, Güldal Mumcu'yu ziyaret etse, katilleri yönlendiren kirli ve karanlık odakların açığa çıkarılması için birlikte seslerini yükseltseler, demokrasi cephesini nasıl kuvvetlendirirler, tahmin bile edilemez. Çünkü laik kesim diye nitelendirilen insanlar, bu cinayetlerle şartlandırıldılar. Cuntacıların, vesayetlerini sürdürmek için kullandıkları "irtica tehlikesi" bu cinayetlerle gündeme taşındı. Uğur Mumcu'nun cenazesinin, Türkiye'yi laik-dindar diye kutuplaştırmak için nasıl istismar edildiğini unutmuş değiliz. Koskoca bir topluma, kirli ve kanlı onlarca suikastla ve binlerce faili meçhul cinayetle korku salındı.
Sezen Öz, vicdanı olan herkesin yüreğini sızlatarak konuşuyor. "Kurşun deliklerinden hâlâ kanlar akıyor." diyor. Akan kan durmadan, Türkiye huzur bulamaz. Devletine, askerine, emniyet güçlerine, yargısına güvenemez.
Adaletin yerini bulmasında, bu ülkede kim sorumluysa, eski yeni siyasetçiler, eski yeni bürokratlar, medya yöneticileri, yazarlar, gazeteciler; aynaya bakıp kendilerine sorsunlar, "Biz insan değil miyiz?" desinler... Çok şey bilenler neden konuşmuyor? Demirel, Erbakan, Yılmaz, Çiller neden susuyorlar? İşte Sezen Öz konuşuyor, Özgür Mumcu konuşuyor. Susmaması gerekenler neden konuşmuyor? Aramızda nasıl bu kadar rahat dolaşıyor, insanlarla oturup kalkıyor, çocuklarını, torunlarını nasıl sevebiliyorlar? Nefisler, siyasî hırslar, dünyevî beklentiler, insanlığımızdan daha mı önemli?
Ama bu böyle gitmez. Kurşun deliklerinden akan kanda yürünemez.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.