Allah Allah! Kâzım Karabekir!
Dün Genelkurmay’da müstesna bir toplantı vardı. 26 Ocak 1948’de vefat eden Millî Mücadele’nin meşhur Şark Cephesi kumandanı Kâzım Karabekir yâd ediliyordu. Kâzım Paşa’nın karargâhta anılması çok alışıldık bir durum değil. Karargâh uzun süre ebedi şef Atatürk’ten başka komutan tanımadı. Yanına milli şef İnönü eklendi, uzun süre Genelkurmay başkanlığı yapan Fevzi Paşa da üçüncü ayak oldu. Nitekim Genelkurmayın bahçesinde bu üçlünün heykeli vardır.
Kâzım Paşa, şimdiye kadar karargâh tarafından öyle fazla anılmaya layık bulunmamıştır. Sanıyorum, dünkü toplantı bu bakımdan istisnai bir uygulamadır.
Kâzım Paşa’yı bir zamanların kahramanı iken lanetli duruma düşüren, Cumhuriyet’in başlangıcında millet hâkimiyeti prensibine gerçekten uyulmasını istemesidir. Cumhuriyetin İttihatçı tarzda tepeden ilanına itiraz etmiş, diktatörlüğe gidişi görmüş, ilk muhalefet partisinin kurucuları arasında yer almış ve başkanı olmuştur.
Cumhuriyetin ilk muhalefet partisinin “irtica” gerekçesiyle kapatıldığını hatırlayalım...
Türkiye hâlâ “irtica ile mücadele” eylem planlarını konuşuyor. Aradan geçti seksen küsur sene... Eğer cumhuriyet tek partici bir başlangıç yapmasa idi, bugün Kâzım Paşa siyasi olarak da rahmetle yad edilen bir büyüğümüz olacaktı. Tek parti iktidarı onu dışladı. İzmir suikastinde ipe göndermek istedi, fakat ordunun içinden yükselen ses, buna mani oldu. Sonra Millî Mücadele ile ilgili kitabı yakıldı, 1938’e kadar polis takibi altında yaşadı...
Muhalefetin Kâzım Paşa’yı unutmaması gerekirdi. Çünkü cumhuriyetin ilk iktidar partisinin başkanını çok iyi tanıyoruz da neden ilk muhalefet partisinin adını kimse bilmiyor? Hatta Kâzım Paşa’nın biyografilerinde bile bu kısımlar es geçiliyor.
Dün muhtemelen karargâhta yine öyle olmuştur. Kâzım Paşa’nın cumhuriyetin ilk kapatılan muhalefet partisinin başkanı olduğu gerçeği üzerinde durulmamıştır.
Kâzım Paşa, cumhuriyetin laiklik meselesini teşhiste kaynak olan önemli isimlerden biridir.
Lozan müzakerelerinden sonra Ankara yaranının istasyon binasında toplanıp, hıristiyan mı olalım, müslümanlığımızı mı gizleyelim yollu tartışmalarına tanık olduğunu yazmıştır. Sonuçta hıristiyan olmak şıkkı seçilmemiştir ama, büyük düşmana karşı laiklik tercih edilmiştir.
Türkiye’nin laikliği büyük düşmana karşı bir takiyedir. Kâzım Paşa elbette bunu böyle söylemiyor ama, Millî Mücadele’yi dini muhtevayı ön plana çıkararak kazanan kadronun Lozan’da barış sağlamak için böyle bir yola girdiğini onun anlatımından çıkarıyoruz.
Kâzım Paşa, Halk Fırkası’nın İzmir’de lââhlakî (ahlâk dışı), lâdinî (din dışı, laik) klüpler kurduğunu da yazan kalem sahibi bir askerdir.
Genelkurmaya Kâzım Paşa’yı hatırlattığı için teşekkür ediyoruz. Fakat ne hatırlatma?
Toplantı Genelkurmay Başkanı’nın masaya vurma gösterisine dönüştüğü için Kâzım Paşa güme gitmiştir!
Böyle bir toplantının maksatsız yapılmadığı da böylece anlaşılmıştır. Kâzım Paşa bahane, mesaj amiyane!
Genelkurmay Başkanı ordunun İslâm düşmanı olmadığını talimnamede askerin hücuma geçerken “Allah Allah” demesi gerektiğinin yazılı olmasına dayandırmaktadır.
Allah Allah!
Düşmana karşı hücuma geçen askerin başka ne demesini bekliyorsunuz?
Ölüme giden bir askere başka ne söyletilebilir ki?
Askeriye, kendi yapısı içinde bütün dini tezahürlere karşı çıkmaktadır. Haydi bunu bir tarafa bırakalım. Askeriyenin, mensuplarına alkollü içkiyi mecbur ettiği bir söylenti değil. Neden: Çünkü İslâm içkiyi men ediyor! Eşi örtülü olan personeli ihraç ediyor. Neden: Tesettür islâmın icabı! Personel kullandığı yüzüğe kadar takip ediliyor. Neden?...
Allah Allah! Soruları neden çoğaltıyoruz ki!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.