Darbe yolu beklerim Vay benim emeklerim!
Cumhuriyetin kurucu seçkinleri, “hâkimiyet bilâkaydüşart milletindir” diyerek iktidara gelmelerine rağmen halka hiç bir zaman güvenmediler. Cumhuriyet’in ilk muhalefet partisi, hem de Millî Mücadele’yi yürüten lider kadrosundan isimler (Karabekir, Rauf Orbay, Cebesoy vb.) tarafından kurulmuş olmasına rağmen irtica gerekçesiyle kapatıldı.
Bizzat Mustafa Kemal Paşa’nın kurdurduğu icazetli Serbest Fırka da halkın büyük teveccühüne mazhar olduğu için, kendi kendini kapatmak zorunda kaldı! O zaman cumhuriyetin iktidar seçkinlerinin halk oyu ile iktidarı sürdürmesinin imkânsız olduğu anlaşıldı!
Bunun sınaması 1950’ye kadar tam mânasıyla yapılamadı. İşte 60 yıl önce böyle bir sınama yapıldı ve o zaman da iktidarı kaybettiler. Seçimli değişim, yumuşak geçiş Türkiye’nin ideolojik değişimini güçleştirdi. Halkın seçtikleri de resmi ideolojiye bağlılık arzetti. Hatta DP zaman zaman CHP’den daha fazla resmici göründü.
Bütün bunlar, oligarşik kesimleri tatmin etmedi. Hep tek parti dönemini, tek başına iktidarı özlediler. Ayak takımının öne geçmesini, eğitimin yaygınlaşmasını, şehirlerin kalabalıklaşmasını içlerine sindiremediler.
Hep bir beklentileri oldu!
Bu “asker” beklentisi idi!
1960 darbesine ilk mektepte yakalanan bizler CHP’li azgınlığının 27 Mayıs’tan sonra nasıl biçimler aldığını hayal meyal hatırlarız.
Yine de 27 Mayıs, CHP’yi iktidar yapmaya yetmedi. O zaman, iktidar seçkinlerinin gözü hep askerde olmaya devam etti. 1970’lerde kemalizmle-komünizm o kadar içiçe geçirildi ki, askeri darbenin renginin kızıl olacağı sanıldı. 1971 Müdahalesi solu bir hayli sarstı. Fakat 80 darbesi iyice bozdu...
1970’lerde filizlenen dini renkli siyaset, iktidar ortağı oldu. Bu başlangıç iyi değerlendirilebilse idi sosyal uzlaşma erken tesis edilebilirdi. 12 Eylül’ün sebeplerinden birinin de dinî renkli siyasî akımın tasfiyesi olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
12 Eylül sonrası sivil siyasete damgasını vuran Özal’ın dinî kimliği, cumhuriyet seçkinlerinin önemli problemlerinden biri idi. Özal döneminde sivillik alanı genişledikçe darbe beklentisi yoğunlaştı.
Özal’ın tesirini kaybetmeye başladığı dönemde Refah Partisi, en çok oyu alan parti konumuna yükselmişti (1995 sonu). Nitekim, Refah Partisi DYP ile Refahyol hükümetini kurarak, Cumhuriyet’in ezberini bozdu. İslamcı tanınan bir lider TC’nin başbakanı olmuştu!
28 Şubat böyle bir zihni zeminde neşvü nema buldu. Dini renkli siyaseti bitirme harekatı teşekkül etmiş olan bütün demokratik dengeleri bozdu. Bir partinin oyun dışı bırakılması, diğer partilerin güçlenmesi anlamına gelmiyordu. Fakat, cumhuriyetçi tahakküme karşı olan geniş kitleler, 28 Şubat’ın sonunu 2002 seçimlerinde getirdiler. Bu tarihten sonra asker beklentisi yükseldi ve askeriyede darbe planlarının, projelerinin hız kazandığı artık meçhulümüz değil. Cumhuriyetin son kalesi addedilen cumhurbaşkanlığının korunması veya tarihin tersine çevrilmesi için sivil görünümlü bir hayli harekat yürütüldü, mitingler yapıldı, artık deşifre olan cinayetler işlendi...
Mevcut iktidarın sürdürülebilir olması, Türkiye’nin gerçek sivilliği yaşamaya alışmasını zorunlu kılıyor. Resmi ideolojinin gecikmiş tasfiyesi Türkiye’nin bugünkü dönüşümünü güçleştiriyor. Buna rağmen asker, daha önce yapmak istediklerini bugün tasavvur edilebilir veya en azından uygulanabilir bulmuyor. Başbuğ Paşa’nın masaya vururken verdiği mesajların en önemli olanı, artık darbe döneminin bittiğidir.
Bu, orduda darbeci unsurların olmayacağı anlamına gelmez, fakat bunun kuvveden fiile çıkarılması imkanının hem iç hem de dış sebeplerle mümkün olmadığının ilanı anlamına gelir.
O bildik türküyü şimdi şöyle okumak gerekiyor:
Darbe yolu beklerim
Vay benim emeklerim!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.