Kavganın örttüğü kutsiyet
13 Şubat 2008 tarihli 'İslâmiyet, Hıristiyanlığı da kurtaracak' başlıklı yazımda bazı Hıristiyanların, yaratıcının ortak ismi olarak Allah adını benimsediklerini yazmıştık. Bu yazıdan bir yıl sonra Malezya'da Hıristiyanların da Müslümanlara uyarak yaratıcıya 'Allah' deme kararı aldıklarına şahit olduk lakin karar bu ülkeyi karıştırdı. Malezya'ya gelmeden önce söz konusu ettiğim yazıdan günün mana ve ehemmiyetine uygun olarak kısa bir alıntı yapalım: "Şimdilik üç temel meselede Hıristiyanların Müslümanlara benzemeye çalıştıkları gözleniyor. Bunlardan birisi, Katolik bir rahibin çağırdığı şekliyle, bütün dinlerin 'tanrı'nın ortak tanımı olan Allah ifadesi ve kavramında birleşmeleri. Ortak olarak lâfza-i celâli kullanmaları. Çünkü yegâne orijinal ifade Allah kavramıdır. Ve diğer dillere çevirisi yoktur. Zatıyla vahid, sıfatlarıyla ehaddir. Dinler ortak Allah kelimesinde buluştukları gibi ortak tanımında da buluşurlarsa ilk defa ilk insandan itibaren insanlık aynı değerler etrafında birleşmiş olacaktır. Hollanda'nın güneyindeki Breda piskoposluk bölgesinde görev yapan Roma Katolik Kilisesi rahibi Tiny Muskens bütün dinlerin inananlarına "Tanrı yerine Allah diyelim" çağrısında bulundu. Hollanda radyosunda belirtildiğine göre Rahip Tiny Muskens gerekçesini şöyle ifade etmiştir: "Tanrı' kelimesi tam anlamıyla anlaşılması gerekeni yansıtmıyor, halbuki; Allah kelimesinin kullanımı farklı dinlerdeki inançların da kuvvetlenmesine vesile olacaktır." Emekliliği öncesinde konuşan rahip Muskens, bu fikrinin kısa bir zaman içinde kabul bulmasını beklemediğini de belirtiyor. Rahip Muskens daha önce evli rahiplerin de olabileceğini ve ihtiyaç halinde ekmek çalınabileceğini söyleyerek Vatikan'a karşı gelmişti..."
Türkiye'de ilahiyatçı İlhami Güler de Hıristiyanların veya başka dinlerin mensuplarının da yaratıcı için Müslümanlarla müştereken Allah lafzını kullanabileceklerini söylemiştir. Cenab-ı Hakkın tevkifi olarak 99 ismi vardır ve bu isimler bu kadarla da sınırlı olmayabilir. Lakin Allah dışındaki isimler genel olarak yaratıcının bir yönüne işaret ediyor ve dolayısıyla isim ve sıfattır. Mesela 'gani' ismi insanlarla da müşterek olarak kullanılabilir. Bu sıfatlardan birisi de 'rahman'dır ve cahiliyet döneminde Yemen'de meşhur olan bir ifade vardır: 'Rahmanü'l Yemen' Bu da gösteriyor ki, Allah'ın sıfatları ve Allah dışındaki isimleri beşer için de kullanılmaktadır. Lakin beşer ile Allah'ın sıfatlarını ayırt etmek için Allah'ın sıfatının beşere ıtlakında ve kullanılmasında izafete başvurulmaktadır. Abdulkadir, Abdussamet ve Abdurreşid gibi. Lakin tamlama olmadan Kadir, Samet gibi kullanmalar da yaygındır. Lakin Allah'ın sıfatlarını tecevvüzen yani maksadı aşan bir biçimde kullansalar bile hiç kimse Allah lafzını kendisi veya bir başkası için kullanmamaktadır. Bu temel bir farktır. Bu ancak beşer üstü bir varlık için kullanılabilir. Dolayısıyla Allah lafzı, bütün sıfat ve isimlere işaret ettiği gibi bütün sıfatları istiap eden camii bir isimdir. İncil'de kullanılan rab gibi isimler veya sıfatlar Allah'ın sıfatı olmakla birlikte geçişlidir. Mesela Araplar kadın için 'rabbetu'l beyt' yani evin mürebbiyesi ve sahibesi ifadesini kullanırlar.
Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'de Hazreti Yahya için seyyid, hasur (betülün erkekçe karşılığı) ifadelerini kullanmaktadır. Onun ad adaşı da yoktur. Yani tarihte Yahya adını alan ilk insan ve peygamber O'dur. Kur'an-ı Kerim onunla ilgili bir başka ifade daha kullanır 'onun isimdaşı ve adaşı yoktur.' Yani ondan önce Yahya ismi hiç kullanılmamıştır (lem yekün lehu semiyye) ve Yahya isminin ilk hamili odur. Allah ismi de eşi ve benzeri olmayan bir isimdir. Meryem Suresi 65'inci ayette de ' hel ta'lemu lehu semiyyen' buyrulmaktadır. Yani o'nun adını taşıyan bir başkasını biliyor musunuz? Öyleyse eskilerin ifadesiyle Cenab-ı Hakkın adı efradına cami yani bütün güzel isimlerini barındırandır ve ağyarına da manidir. Dolayısıyla din veya gerçek din (ed-din) nasıl İslam ise gerçek yaratıcı da ancak Allah'dır ve hiçbir isim Allah isminin yerine geçemez. Türkiye, Balyoz planı çerçevesinde ilginç tartışmalara sahne oluyor. Önce balyozcuların camilere yönelik bir saldırı planı içinde oldukları ve bu suretle kutsala hürmet beslemedikleri gazetelerde yer aldı. Bunun üzerine basının ve kamuoyunun önüne çıkan İlker Başbuğ'un, 'lanetliyorum, bir kuruma bir bütün olarak nasıl böyle çamur atarlar. Biz son taarruza Allah Allah nidalarıyla ve tekbirleriyle kalkışırız' şeklindeki sözleri basında yankılandı. Sanki bu ifadeleri Başbuğ telaffuz ediyor diye hafife aldılar ve bu mesele üzerine alayvari onlarca makale yazdılar. Doğrusu, Başbuğ'a vurmak isterken onun kullandığı kutsi ifadeleri de ayaklar altına aldılar. Dolayısıyla ortada değerlerin kavgası değil, bir asabiyet yani senlik ve benlik kavgası var. Bu kavga yüzünden kim ne dediğini bilmiyor. Ortada gayesi belli olmayan subjektif bir kavga tozu dumana katıyor. Kutsi değerler bu kavgada tazim edilmiyor, sadece kullanılıyor. Kutsi kavramlar karşı taraftan gelirse hürmete bile layık görülmüyor. Karşılaştırma babından olmasa da örnekleme babından olarak; sahabiler döneminde de böyle vakalar yaşanmıştı. Müslümanlık izhar eden birkaç kişi peşin hükümle Müslümanlar tarafından öldürülmüş ve bunun üzerine Peygamberimiz birkaç sahabiye ' kalbini yarıp da baktın mı?' diye azarda ve serzenişte bulunmuştur.
Hazret-i Peygamber (SAV.), Eshab-ı kiramdan Muhallem bin Cessâme'yi birkaç zatla ÎDAM tarafına göndermişti. Bunlar belirtilen yere varınca Âmir bin Azbat'e rastladılar. Amir muhalif bir harekette bulunmadan ashab-ı kirama müslümanca selâm verdiyse de Muhallem ile aralarında tâ cahîliyye zamanlarından kalma bir kin varmış, Muhallem hislerine mağlûb olarak (belki de hesaplaşma ukdesiyle) bir ok atmak suretiyle Âmir'i öldürür. Bu gayr-i îslâmî hareketin meydana getirdiği cinayet Resûlüllah'a haber verilince fazlasıyla teessüre gark olur ve gazaba gelirler. Muhallem'in istiğfar istirhamı karşılığında «Allah sana hiç mağfiret etmesin!» diye azarlarlar. Kur'an bize bu bağlamda şöyle fermanda bulunur; "Size müslümanca selâm verene, dünyâ hayatının geçici menfaatine göz dikerek: «Sen mü'min değilsin» demeyin (Nisa: 94)..."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.