Neden tek bir subay açığa alınmıyor?
CHP yönetimi, başta Sayın Baykal, saptıkları yanlış yolda yürümekte ısrar ediyor. Yalanlara sarılıyor, bütün toplumun hafızasını yitirdiğine inanıyorlar.
Bunun adı çaresizlik zehirlenmesidir. İlk belirtisi de yalanlara sarılmaktır. Cuntacılar, Ergenekoncular, onların medyadaki destekçileri de aynı zehirden içmiş durumdalar. Ses kayıtlarına, belgelere aldırmadan yalan üstüne yalan söylüyorlar. Çaresizlik zehirlenmesinin ikinci belirtisi, "son dakikada mutlaka bir şey olacak" beklentisidir. Ama onlar, her beklentinin, her ümit kırıntısının ardından daha büyük şok yaşıyorlar. Mesela şu Balyoz planının Taraf Gazetesi'nde bütün ayrıntıları ile yayımlanması, tam bir şok sebebi... Şimdi de Poyrazköy iddianamesi kabul edildi. Üstelik içinde Kafes Eylem Planı da var. Yani, gayrimüslimlere yönelik çeşitli suikast, kundaklama ve tehdit faaliyetleri.. Koç Müzesi'nde sivillere, özellikle öğrencilere yönelik bombalama eylemi... Hatırlayınız, 10 Mayıs 2009'da Koç Müzesi'nde denizaltıya konulmuş TNT kalıpları bulunmuştu.
Bu "Kafes Operasyonu Eylem Planı" kaç tarihli hatırlayalım: Mart 2009. Pekiyi CHP Genel Başkanı Sayın Baykal, salı günü partisinin grup toplantısında ne diyordu? Aynen şunu: "Türkiye, en son askerî müdahaleyi 12 Eylül 1980'de yaşadı. Darbe falan yok, darbe ticareti var. Plan (Balyoz darbe planı) 2003 yılında yapılmış. 7 yıl geçmiş, bir sürü komutan gelmiş geçmiş, hiçbiri görmemiş..." Sanki masal anlatıyor. Biri görmüş, biri tutmuş, biri yemiş, olmuş, bitmiş... Mart 2009 geçen sene demek. Yani cuntacılar görevde. Bugün de görevde. Çünkü hiçbirine bir şey yapılmadı. Sanki darbe planları her ay, yeni duruma göre yenileniyor. Sürekli güncelleniyor. Baykal'ın, cunta muhiplerinin, medya destek birliklerinin görmediği, görmek istemediği gerçek budur.
Mesela bu Kafes Eylem Planı, Ergenekon tutuklusu Levent Bektaş'ta ele geçen film CD'sindeki şifre çözülerek ortaya çıkarıldı. Deniz Kuvvetleri'ndeki cuntanın bu planına göre; gayrimüslimler vurulup dindarlar suçlanacak, AKP üzerindeki dış ülkelerin baskısı artırılacaktı.
Planın "Kamuoyu oluşturma" safhasında yapılacaklar şöyle sıralanıyor:
Agos Gazetesi abonelerine, tehdit telefonları açılacak ve tehdit mektupları gönderilecek. Abone listelerinin ulusal basında yayınlanması ve haber yapılması sağlanacak. Konu hakkında köşe yazıları yazdırılacak.
Planın en ürkütücü bölümü ise "eylem" bölümünde yer alıyor:
Adalar bölgesindeki çeşitli mahallelerde bomba patlatılacak.
Azınlık haklarını hararetle savunma konusunda ön plana çıkmış kişilere suikast düzenlenecek... Adalarda vapur seferi düzenlenen iskelelerde bombalı eylemler düzenlenecek. Tanınmış gayrimüslim işadamı ve sanatçılardan belirlenen bir ya da birkaçı kaçırılacak. Gayrimüslim nüfusun yoğun bulunduğu bölgelerde sık aralıklarla araç, ev ve işyeri kundaklanacak. Bütün bunlardan sonra da şu yapılacak: İcra edilen sabotaj, adam kaçırma, suikast eylemleri, özel plan hücre lideriyle kurulacak koordineyi müteakip, belirlenecek irticai örgütler adına üstlenilecek.
Bunca buz gibi darbe planlarına, örgütlenmeye rağmen, yalanlara sarılmak, hedef saptırmaya çalışıp "sivil darbe geliyor" taktiklerine başvurmak, statüko cephesini asla kurtaramaz. Tam tersine, hâlâ bir şey olmamış gibi davranmaları, "birkaç çürük elmayı atar, bu vartayı atlatırız" hayalleri, onları bir batağın içine çekiyor.
Sayın Genelkurmay Başkanı'nı da anlamak mümkün değil. TSK'nın yıpratılması daha ne kadar seyredilecek? Soruşturmaların selameti ve önünün açılması için 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 8'inci bölümünde, "görevden uzaklaştırma" yani açığa alma diye bir yol var. Bu, görevi başında kalmasında sakınca görülecek devlet memurları hakkında alınan ihtiyati bir tedbirdir. Hepimiz merak ediyoruz, şu cuntaların, darbe planlarının içinde isimleri geçen subayların, halen görevleri başında olmalarının hiç mi sakıncası yok?...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.