'Gaza gelme, İpragaz'a gel!'
Son günlerde bir gaz atışmasıdır gidiyor. Kimisi 'bizi gaza getirmeyin' diyor kimisi de buna mukabil 'gaza gelme, gazsız da kalma!' demekten kendini alamıyor. Bu bağlamda, bazıları da reklam diliyle konuşuyor: "Gaza gelme, İpragaz'a gel..." Gaz tartışmasının iki boyutu var. Gaza gelenler ve gaza getirenler. Şimdi kimi mevkuteler verilen adresi yani gaza getirenleri bulmaya ve teşhis etmeye çalışıyor. Akşam gazetesi 'gaz'cı kalemler aranıyor' başlıklı bir haber yayınlamış ve burada gül kardeşliğinden sonra bir de gaz kardeşliğinin oluştuğuna temas ediyor. Sayfayı bazı kalemşörlerin portreleri süslüyor. Ahmet Altan, Hasan Cemal, Mümtazer Türk'öne ve Eser Karakaş var. Bunlar 'gaza getirenler' listesinin baş zanlıları olarak takdim ediliyor. Haberin detayını görmedim ama şayet 'gaz verenler listesinin zanlıları' bunlar ile sınırlı ise, eksik demektir. Bu bağlamda, Emre Aköz, Mehmet Altan, Berat Özipek, Yasemin Çongar ve Rasim Ozan Kütahyalı gibi isimler de hatırlanabilir. Bunlar, kimi eski sağcı kimi de eski solcu liberaller. Başbakan, isim vermeden 'yandaş medyacılar veya yandaşları' olarak anılan gazetecilere gaz meselesinden dolayı sitem etti. Demektir ki, Başbakan doğru yolda. Bir insanı düşmanı yıkmaz, boş bulunduğu için dostu yıkar. Yani tedbirsizlik nedeniyle asıl tehlike dost bilinenlerden gelir. Hatta 'dost bildiklerim' diye bir de bunun söze ve şarkıya dökülmüş hali vardır. Bundan dolayı gerçek dost acı söyleyen yani nasihat eden kimsedir. Araplar da bu anlamda 'sadikuke men sadakaka la men saddakaka' derler. Yani dost acı söyler. Dost tasdik eden değil, doğru söyleyendir. Tasdikçibaşları kötü sırdaştırlar ve zor günlerin fedaileri değil, firarileridirler. Aristo da hocası Eflatun için aynı şeyleri söylemiştir. Gerçeğin dostluğu Eflatun'un dostluğuna müreccahtır yani ağır basar. Gerçek dostluk bu anlamda hakikat dostluğudur. Hakikat halkasının dışında dostluk arayanlar riyakarlık kardeşliğine mensupturlar. Gaz verenleri iki grupta toplamak mümkündür. Birinci gruptakiler, 'yandaş medya mensupları' olarak anılanlardan bazılarıdır. İkinci gruptakiler ise, Baykal gibi sol mevziin bekçi başlarıdır. Kimi yandaş gazcılar 'Başbuğ istifa!' diye nara atarken dörtnala gaza basan Baykal da neden hala darbe gecikti sorusunun hesabını sorarcasına 'Hala ne bekliyorsun gereğini yapsana! Ne duruyorsun, hala Başbuğ'u görevinden almadın ' diye hançeresini yırtıyor. Pusuya yatmış ve bütün hesabını çıkacak cıngara bağlamış.
Saflar farklı olsa da saflar arasında bir gaz kardeşliğinin varlığı her türlü şüphenin üzerindedir. Bundan dolayı galiba bazıları 'Allahım! Ben düşmanlarımın üstesinden gelebilirim yeter ki sen beni dostlarımdan koru' demiştir. Gaz verenler aslında vesvese de veriyorlar. Karşılıklı vesvese vermek ise gerilimi söndürmek bir yana canlı tutar, yakıt verir. Bu durumda gerilim atmosferine esir olursunuz. Sözgelimi, tasavvufta hatarat ve vesvese diye bir kavram vardır. Kendinizi ne kadar vesveseye kaptırırsanız o kadar esiri olursunuz. Vesveseyi önemsemediğiniz oranda, üzerinizden kalkar. Bazıları 'darbeyi öteleyeceğiz' diye sürekli darbe vurgusunda bulunuyor. Bu gerçekten de vesvese örneğinde olduğu gibi darbe havasını öteliyor mu yoksa canlı mı tutuyor ya da toplumu mu geriyor? Mesele sürekli olarak geçmiş üzerinden güncelleştiriliyor. Peki, eski davalar gündeme gelmesin mi? Gelsin, lakin gündemin merkezine yerleşmesin ve teğet geçsin. Zira, biz geçmişe doğru değil geleceğe doğru yol alıyoruz. Peki, geçmişle nasıl hesaplaşmalıyız? Aynen Aliya İzzetbegoviç'in dediği gibi: Geçmişte kalma, geçmişte yaşama ama geçmişi de unutma. Esasında bunu yapabilsek hepimiz mutlu olacağız.
Bilgi yoğunluğunda ve kargaşasında bilgi de bir problem haline gelir. Çözüm değil, problem haline gelir. Bilgiyi problem ve negatif bir unsur olmaktan çıkaracak olan ise hikmet yani bilgi felsefesi veya üst bilgidir. Bilgi mertebeleri ve hiyerarşisi arasında iyi bir denklem ve denge tutturmak gerekir. Bilgiyi yönetmek için bir üst bilgiye ve hikmete dolayısıyla bilgi hekimine ihtiyaç vardır. Evet, gazcılar için gerenler ve kaşıyanlar tabiri de kullanılabilir. Bilgi güçtür lakin yönetemezseniz zafiyet halini alabilir. Dolayısıyla, gücünüz haddini aşarsa zafiyetiniz haline dönüşebilir. Bundan dolayı, önemli olan dengeyi yakalamaktır. Türkiye'de gerilimin ve kutuplaşmanın nedeni tahakküm ve fazla güç biriktirme ve devşirme merakıdır. Halbuki, bu yarışın sonu ve sonucu ve galibi yoktur. Çünkü gücün mü yoksa güçsüzlüğün mü hayırlı olduğunu ancak Allah bilir. İnsan kendi şerrinden ve çevresinin şerrinden de emin olmamalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.