Erdoğan'ın askeri adım hesaplaması
Geçenlerde yazdım: 'Yarın 'neden şunları yapmadınız' sorusu sorulacak' dedim.
Prof. Dr. Mustafa Erdoğan, Taraf'tan Neşe Düzel'e, Başbakan ve Milli Savunma Bakanı'nın Yüksek Askeri Şûra'da, ihraçlara sadece şerh koymasını "Gülünç bir şey" olarak niteliyor.
"Askeri Şûra'nın başkanı Başbakan demek, Başbakan'ın istemediği bir karar o şûradan çıkamaz demektir" diyor. Sonra ilave ediyor:
"Şimdiye dek, neden cuntacılık yapanların hiçbiri disiplinsizlik nedeniyle ordudan tasfiye edilmedi?.. Bunu yapmaya cesaret edemiyorlar. Atmayı bırakın tam tersi yapıldı. Son dönemde adı bu tür karanlık işlerde geçenlerin çoğu ya terfi ettirildi ya da bekleme süreleri uzatıldı."
Aklıma şu soru geliyor:
-Acaba Başbakan'ın "gaza getirmek istiyorlar" sözünün hedefinde bu tür liberal sıkıştırmalar da var mı?
Ergenekon'da da, yargılanan ya da tutuklu bulunanların, işin suyunun suyu olduğu yönünde genel bir kanaat hakim.
-İçeride orgeneral yok. En yükseği tuğgeneral.
Veli Küçük, "Ben profesyonelim, verilen görevi yaptım." diyor ve "Susurluk'un silahları neden soruşturulmadı" diye soruyor.
İşin bir ucu yargı ile ilgili, yani "Bu işe yargı bakıyor" denilerek top taca atılabilir ama bir başka safhada da, yapılabilecekler yapıldı mı sorusu sorulabilir. Geçenlerde yazdım: "Yarın 'neden şunları yapmadınız' sorusu sorulacak" dedim.
Başbakan'ın bu alandaki beklentilerin bir kısmına cevabı:
"-Gerilim olmadan yapmak istiyoruz...
"-Konsensüs olursa yapacağız..." şeklinde oluyor.
"-Diklenmeden dik durmak..." da bu cevaplar arasında... Mesela, YAŞ kararına şerh koymak ama ihraçlara mani olamamak meselesinde "dik durmak" ne anlama geliyor, "diklenmek" ne anlama geliyor?
Başbakan, eşinin Nejat Uygur'un hastalığında, ziyaret için gitmek istediği GATA'ya alınmaması karşısında, kamuoyunun düne kadar öğrenemediği bir tavır sergilemiş. Kendisi anlattı:
"Nejat Uygur'un hanımı arıyor ve 'Ne olur sizinle dışarıda buluşsak, buraya gelmeseniz. Çünkü yetkililer 'Sıkıntı doğabilir, gelmemesi isabetli olur' diyor. Bunu en üst düzeyde gündeme getirdim. 'Nedir bu? Ne yaptıklarının farkında mısınız?' diye sordum. Bunu artık söylemek zorunda kaldım. Bugüne kadar söylemedim, bazı gazeteler yazdı. Biz bunları istemiyoruz."
Demek bu tür "arka plan"lar var.
Başbakan, askerlerin içinde yer aldığı bazı olaylar konusunda da Genelkurmay Başkanı Başbuğ ile "paslaştığını" ifade ediyor. Bu paslaşmanın boyutları nereye varıyor, o da önemli.
Ama görünen kısımda, kimi asker kişiler mahkeme huzuruna çıkarılsa bile, yüksek rütbeli şahısların bir şekilde esirgendiği izlenimi yerleşiyor. Artı, Başbakan'la paslaşan Genelkurmay'ın, bir yandan da cezaevindeki generallere "vefa" ziyareti yaptırmış olması gerçeği bulunuyor. Acaba hangi vefa bu diye sormamak elde değil.
Başbakan "EMASYA'yı kaldıracağız" dedi. "Milli Güvenlik Siyaset Belgesi"nin "İç tehdit yaklaşımı sona erecek" dedi.
Ama TSK İç Hizmet Kanunu ile ilgili talebe, "konsensüs sağlanırsa...." şerhini koyarak değiştirilebilme yaklaşımı sergiledi.
Başbakan'ın lügatçesini çözmeye çalıştığımda, askerle ilgili adımları iki-üç-beş düşünüp bir attığı gibi kanaate ulaşıyorum.
Prof. Erdoğan'ın "Cesaret edemiyorlar" sözü, biraz provokatif gibi görünse de, anlaşılıyor ki Erdoğan ve arkadaşları "siyaset ve cesaret" denklemini "hesap-kitap" ile birlikte yürütüyorlar ve bizim gibi sade insanların durduğu yerden "cesaret edilebilir" görünen şeyler, onlar için, "zamanı var" gibi görünüyor. Acaba hangi hesap haklı?
-EMASYA protokolü Erbakan'ın başbakanlığı döneminde onaylandı bilgisi, bazen boynunuza dolanacak ipi kendinizin satın aldığı şeklinde bir çarpık denklem ortaya çıkarıyor.
Acaba hükümetin yapabilir olduğu halde "özgüven eksikliği" sebebiyle yapamadığı neler var?
Bu, tahmin ederim, bizzat AK Parti kadroları için de önemli bir sorudur.
-Yapılması riskli olur dediğiniz şey, yapılmaması daha riskli olur hale gelir mi?
Böyle bir ihtimal her zaman mevcuttur.
Liderler sonradan geriye baktıklarında bunun için pişmanlık duyarlar.
AK Parti 8 yıldır iktidarda. Bu az bir zaman değil. "Birinci iktidar yılımızda şunu yapabilirdik" gibisinden özeleştiriye imkân verecek kadar uzun bir zaman. Üçüncü iktidar zamanı olur mu, bilinmez ki... "İktidar çevrelerinin dört parti Meclis'e girerse tek başına iktidar zor" muhasebeleri yaptığı günlerdeyiz. Yarın hem AK Parti'nin "sistem"e yönelik bir şeyleri düzeltebileceği ümidini taşıyanlar, hem bizzat partinin liderlik kadroları, "Şunları yapabilirdik, özgüven eksikliği sebebiyle yapamadık" pişmanlığı yaşayabilirler.
Şu anda ben şunu merak ediyorum:
Acaba Bayan Erdoğan, o günden sonra askeri mahallere kendi özgün kıyafetiyle girebilir hale gelmiş midir? Yoksa "en üst" konumdakiler, Başbakan'ı dinleyip, bildiklerini mi okumuşlardır? Tıpkı Askeri Şûra'larda şerhlerden sonra ihraçların devam etmesi gibi...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.