Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Hissetmek ve kokusunu almak

Hissetmek ve kokusunu almak

Abdurrahman Yalçınkaya kapatılacak partilerin durumu önceden hissettiklerini ve hissedeceklerini söylemiştir. Kimi veya kimleri kastettiği malum. Lakin bunu hisseden partilerin kimyaları bozuluyor. BDT başkanlığına seçilen Selahattin Demirtaş’ın öğretmenleri ve şarkıcıları ve bilumum Kürt kökenli vatandaşları sivil itaatsizliğe çağırması gibi. Koku alanların da kaybedecekleri bir şey kalmıyor ve restleşerek veya vuruşarak geri çekiliyorlar. Galiba hükümet partisi de benzeri bir durumu hissettiğinde yürütme ve yasama olarak yargı erkine karşı gardını almaya çalışacaktır. Abdurrahman Yalçınkaya’ya göre, partiler kapatılacaklarını önceden kestirirler ve hissederler. İşte buna ‘el hissi kable’l vukuu/geleceği öngörme’ hali derler. Arap şair ve ediplerinden İbni Arabi de nefsin yaşadığı deje vu hallerinden bahseder. Gerçekten de insan olacaklarını bazen hads ve sezgi boyutunda hissedebilir. Bu telepati suretiyle hayvanlarda dahi vardır. Hatta bazı hayvanların yağmurun yağacağını teknik araç ve gereçlerden ve dahi insanlardan daha kuvvetli hissederler. Bazı hayvanlarda koku alma bazı hayvanlar da görme yetisi ve melekesi çok güçlüdür. Partiler kapanma hissini önceden aldığına göre, bazıları da savaş kokusunu vukuundan önce alır. Abdurrahman Yalçınkaya’nın söylediklerini savaş haline de yansıtabiliriz. ‘Dördüncü Körfez Savaşını’ yazan Ürdün Dustur gazetesinden Hayri Mansur (birincisi 1980-1988 İran Irak Savaşı, ikincisi 1991 Savaşı ve üçüncüsü de 2003 işgalidir) adlı yazar nezleli burunların üç defadır aldığı savaş kokusuna alıştığını ve dördüncüsünü veya yeni bir savaş halini de burunlarında hissettiklerini beyan etmektedir. Yani koku alma yetisine ve melekesine bir de tecrübe eklenmiş durumdadır. Fıtri duygulara bir de kazanılmış duygu eklenmiştir.

New York Times, İran ile ABD arasında savaş ihtimaliyle alakalı olarak bir analiz yayınlamıştır. Gazetenin analizinin mahiyeti şu: ABD kontrollü bir gerilim ve İran korkusuyla birlikte bölgede silahlanmayı körüklüyor ve korku nedeniyle silah tersanesini güçlendirmeye çalışan ülkelere bol miktarda silah satıyor ve böylece kâra geçiyor ve silah fabrikalarını da kesintisiz çalıştırıyor. Esasında, Amerikalılar bu oyunu Saddam döneminde de oynamışlar ve Saddam’ı Körfez’in korkuluğu haline getirerek durumdan vazife çıkararak kendilerini de hami pozisyonuna yükseltmişlerdi. 1980’i yıllarda İran-Irak gerilimi, 1988 yılından sonra Irak-Körfez gerilimine dönüşmüştü. Saddam’ın aradan çekilmesiyle birlikte Körfez ülkeleriyle İran, 1980 statüsüne geri döndüler. Bir benzeri oyun da Nasır ile Suudi Arabistan arasında yaşanmış ve bu ikilemden ve gerilimden de vaktiyle ABD yararlanmıştır. Bu anlamda, İran’ı destekleyen Tarık Bişri gibi entelektüeller bile bununla birlikte Nejad’ı başka bir Nasır’a benzetiyorlar.

Yeni kokular eşliğinde Hayri Mansur askeri seçeneğin masada olduğunu ifade ediyor. ABD’nin temel içgüdüsünü; İsrail’i güvenli kılmak ve endişelerini gidermek olarak tanımlıyor. İsrail, İran karşısında yeni bir maceraya atılabilir ve bunun sahası da Körfez ülkeleri de dahil bütün bölge olabilir. Nitekim Ali Laricani topraklarını kullandırtmaması noktasında Kuveytlilere uyarıda bulunmuştur. Hayri Mansur’a göre, Laricani, İran adına Kuveytlilerden garanti istemiş lakin kendisi garanti vermemiştir. Hayri Mansur bu konjonktürde askeri seçeneğin kullanılmaması için 99 neden olsa bile savaş çıkması için bir nedenin ve kıvılcımın yeterli olacağını ve kafi geleceğini savunmaktadır. İran-ABD ve İsrail cephesinde muhtemel savaşın kokuları alınırken İsrail’in ‘güvercinlerinden veya minik serçelerinden’ Savunma Bakanı Ehud Barak da Suriye cephesinde bir savaşın ihtimal dışı olmadığını söylemiştir. Suriye’ye iki seçenek sunmuş: Ya barış ya da savaş. Yani ateşkes halinin, yani statükonun veya eski halin muhal ya yeni hal ya da izmihlalin kaçınılmaz ve kapıda olduğunu duyurmuştur. Barak siyasi bir uzlaşma olmazsa kapsamlı bir savaşın kapıda olduğu tehdidini savurmuştur. Siyasi çözümün ‘seçeneksiz seçenek’ ya da ‘alternatifsiz seçenek’ olduğunu ifade etmiş ve savaş halinde de yine müzakereler için masaya dönüleceğini lakin bunun iş işten geçtikten sonra ve yeni kayıpların eşliğinde olacağını hatırlatmıştır. Ehud Barak’ın sözlerinden şunu çıkarmak mümkün: Mısır’la barış 1973 savaşından sonra gerçekleşmiştir. Savaşlar, diplomatik süreci hızlandırırlar ve kilitlenmeyi çözer ve psikolojik vasatı hazır hale getirirler. Barak, Ortadoğu’nun zor bir coğrafya olduğunu ve bu bölgede zayıflara da yer bulunmadığını ileri sürmüştür. Barak, İran için de bütün seçeneklerin hâlâ masada olduğunu söylemeyi de unutmamıştır.
"Çağımızın kahini" olarak da anılan Pomak asıllı Vanga Nine’ye göre, 2010'da dünyayı çok büyük bir savaş bekliyor "Üçüncü Dünya Savaşı olabilir" dedikten sonra dünyasını değiştiren Vanga Nine, adından başka da bir kehanette de bulunmamıştı. Savaş bulutları ortada dolaşıyor ama Ürdün Kralı Abdullah II de, 2007 yılının savaş yılı olacağını öngörmüş lakin bu siyasi kehaneti kısmi olarak gerçekleşmişti. Jerusalem Post’un bir analizinde de, 2007 yılının, Lübnan'da ve Gazze Şeridi'nde, muhtemelen Suriye'ye karşı bir savaş yılı olacağı öngörülerine yer verilmişti. Gazze Şeridi’nde 2007’de, Lübnan’da da 9 Mayıs 2008’de savaş çıktı. Lakin bunlar bölgesel değil mevzii çatışmalardı. Barak’a göre, 2010’da da Suriye cephesinde bir şeyler mayalanabilir. Acaba Barak da olacakların kokusunu mu aldı, yoksa savaş mühendisliği mi yapıyor? Bilemiyoruz ama hadis diliyle ‘kezibe’l müneccimune velav sadaku.’ Yani isabet dahi kaydetseler müneccimler ve astrologlar yalancıdırlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi