Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Otrar’dan Harran’a...

Otrar’dan Harran’a...

‘Arapların Gözüyle Türkler Sempozyumu’ nedeniyle ikinci kez vasıl olduğumuz Şanlıurfa’da; gelmişken dünyanın en eski üniversitelerinden birini barındıran Harran’ı gezmek ve açık hava müzesi gibi olan şehir kalıntılarını görmek istedik. Geçen sefer geldiğimde nasip olmamıştı ve burayı görmek isteyen diğer konuklarla birlikte ziyaretimizin son gününü (15/2/2010) Harran’a ayırdık. İyi de oldu. Hâlâ kazılar özellikle de uygun mevsimlerde devam ediyor. Galiba bir zamanlar Saddam Hüseyin’in Babil Asma Bahçeleri harabelerini ihya etme ve aslına uygun olarak yeniden canlandırma projesine benzer şekilde, asar-ı bakiye nevinden olan Harran kalıntıları da aslına uygun olarak yeniden canlandırılacak. Elbette ki, sevindirici bir proje. Zira, Harran İslâm medeniyetinin yüz aklarından ve göz bebeklerinden birisini ve mühim bir dönemi temsil ediyor. Emevilerden kalma Ulu Camisi, 2800 yıllık kalesi, rasathanesi ve unutulmuş yüzlerce belki binlerce ulemasıyla birlikte aslında hem fiziki hem de tarihi arkeolojik çalışmaları hak ediyor. Burasını söndüren de ne yazık ki, yine medeniyet kurdu olan Moğollar. Onlar için medeniyet güveleri denebilir. Bundan dolayı, Memlüklüler döneminde yaşamış olan Harran asıllı İbni Teymiyye de dinmez ve sarsılmaz bir Moğol husumeti ve düşmanlığı oluşmuştur. Onlara yaklaşanlara mesafe koymuştur. Harran söndükten sonra babası, İbni Teymiyye’yi de alarak Şam’a göçmüştür. İbni Teymiyye’nin anlayışına muhalif olsa da Molla Ramazan ailesinin serüveni de onunkine benziyor. Esasında, Moğollar şehirleri ateşe verdikleri, harap ettikleri gibi manevi tahribatı temsil eden ilmi göçlere de neden olmuşlardır. Bu göçlerin en büyüklerinden birisi Sultanu’l Ulema Bahaeddin Veled ile Mevlana’nın Harezm ülkesini terk ederek Batı’ya doğru yönelmeleridir. Mevlana gibi bir başka ilmi hanedanlığını temsil eden İbni Teymiyye ailesi de yine aynı dalganın sonucu olarak yerlerini yurtlarını terk ederek Şam’a yerleşmişlerdir.
¥
Molla Ramazan da aynısını yapmış ve yeni rejimle birlikte Türkiye’de daralan alanları nedeniyle ailesini de yanına alarak Şam’a yerleşmiş ve ilmi melekeleri burada inkişaf ermiştir. Sabit bin Kura gibi pozitif ilimlerde temayüz eden ve ün yapan isimler de Harran’da yetişmiştir. Harran’ın sönmesinden sonra buradaki ulema Bağdat ve Şam’a göçerek; ışıklarını orada yaymaya devam etmişlerdir. Harran’ın en önemli özelliklerinden birisi kendisine has mektebi ve ekolüyle birlikte anılmasıdır. Harran’a has bir özellik daha vardır ve o da Kuzey Sabiliğinin merkezi olmasıdır. Kimilerine göre uzay cisimlerine ve aya tapınan Kuzey Sabiileri burada yaşamışlardır. Harran Kalesi de bir zamanlar onların mabetliğini de yapmıştır. Harran Moğolların hışmıyla tarihe karışan şehirlerden birisidir. Harran harabelerini dolaşırken ve burasının Moğollarca yıkıldığını öğrenince Moğolların Müslümanlara ödettiği tarihi bedeli daha yakından görmüş olduk. Zira, Moğollar Batılılara hiç zarar vermediler. Tamamen İslâm dünyasını istila ettiler. Şarka doğru salınım ile ilk istila ettikleri ve söndürdükleri şehir en eski Oğuz şehri olarak bilinen Otrar olmuştur. 2009 yılında Bağcılar Belediyesi’nin organizasyonuyla gittiğimiz Türkistan (Kazakistan) gezisi sırasında Farabi’nin doğduğu şehir olarak da bilinen Otrar’dan geçtik. Orada bir müze olduğunu da bize bildirdiler. Lakin orada mola vermedik zira Farabi’yi değil onun ötesindeki Türkistan Piri Hoca Ahmet Yesevi’yi kastetmiştik.
¥
Lakin hem Farabi’nin hem de Hoca Ahmet Yesevi’nin izleri bir şekilde Şanlıurfa ve Harran’da kesişiyor. Onların izleriyle orada karşılaştık. Şeyh Ahmet Yesevi’nin alp erenlerinden olan Nişaburlu Şeyh Mesud, Urfa’ya kadar gelerek burada halkı hakka irşat etmiştir. Zayıf da olsa bir rivayete göre, Farabi de eğitiminin bir kısmını Harran’da tamamlamıştır. Fârâbî'nin felsefe kültürünü Nesturî Hıristiyanlardan Yuhannâ b. Haylân'dan (ölm. MS 10. yüzyılın ilk çeyreği) edindiği bilinmektedir. Yuhannâ b. Haylân'ın Bağdat'a gelmeden önce Harran'da öğretmenlik mesleğini sürdürmesinden ötürü Fârâbî'nin ondan ders almak üzere Harran'a gittiğinden söz eden bir rivayet varsa da, bu rivayet doğru olmasa gerektir; çünkü Fârâbî'nin yaşadığı dönemde Harran bir bilim ve kültür havzası olmaktan çıkmış ve Harranlı bilginlerin önde gelenleri Bağdat'a göç etmiş bulunuyordu.
İsmi Harran’la birlikte bütünleşen ve anılan velayet erlerinden birisi de Hayati Harrani hazretleridir. Nureddin Zengi ve Selahaddin Eyyübi, hazretin elini öperek hayır duasını almışlardır.
Alaeddin Muhammed döneminde Otrar faciası yaşanmış ve Moğollar elçilerine kötü muamelenin intikamı için şehri yerle bir etmekle kalmamışlar aynı zamanda tarihten de silmişlerdir. Dünyanın ilk üniversitelerinden birisine ev sahipliği yapan Harran da Moğolların elinde daha sonra Otrar’ın kaderini paylaşmıştır.
Şanlıurfa’da sadece Suriye-Türkiye ilişkilerinin geleceğini konuşmadık aynı zamanda tarih içinde bir ufuk turu da yaptık.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi