AK Parti’ye uyarı
Hindistan’a giderken “Yeni anayasa fırsatı kaçtı” dediği için tepki gösterdiğim Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün dünkü sözlerine şapka çıkarttım: “Çok süratle yargı reformu yapılmalı.”
Doğruya doğru, eğriye eğri...
Herkes şunu kabul etsin; HSYK krizinde top dibe vurdu, yeniden yükseğe zıplaması için patlak topun şişirilmesi gerekir. O hava, Gül’ün önerisinde saklıdır.
Hükümet, iyi yönetemediği HSYK krizini avantaja çevirmek istiyorsa, daha önemlisi AB hedefi doğrultusunda evrensel çağdaş standartlara sahip yargı reformunu hayata geçirme niyetindeyse, bu kriz, aynı zamanda fırsattır.
Bazen hayırda şer, şerde hayır vardır. Bu “şer” durum, hayra yorumlanabilir. Gariptir, ne Adalet Bakanı Sadullah Ergin ne Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın açıklamalarında bu yönde güçlü bir irade görebildim.
Belki de bizim bilmediğimiz başka “B” planları vardır.
Yakın tarihte “kriz” olarak nitelendirilen siyasi vakaları hatırlayınca, “B” planı konusunda çok ümitli olduğumu söyleyemem. Umarım, yanılırım.
Dost acı söyler, baklava tatlıdır.
Mesela; Tekel işçileri eyleminden başlayalım. Bu süreç, iyi yönetilemedi. Sanıyorum, bu safhaya geleceği öngörülemedi. Siyasal öngörülerin bürokratik çözüm önerilerine yenik düştüğü bir süreç oldu.
Doğrudur; Tekel işçilerinin eylemi üzerinden birileri siyasi rant elde etmeye çalışıyor, onları kullanıyor. İşçiler de onları kullanıyor. Aksi halde, muayene ücreti 300 liradan aşağıya olmayan zengin doktorların Tam Gün Yasası eyleminde bu işçilerin ne işi vardı?
Oysa hükümetin, “kullanma” retoriği üzerinden değil, bu boşluğun doğmasını engelleme projesi üzerinden çözüme odaklanmalıydı.
“Bakkal” polemiği yersizdi. Aslında Başbakan, özü itibariyle doğruyu söyledi. Artık bakkallar, çağcıl değişim karşısında devirlerinin kapandığını, direnişlerinin matbaa karşısında mesleklerini kaybeden hattatlardan farklı olmadığını görmelidir.
Yeni dönemin bakkal dükkanlarına ikame edilen mekanları, büfelerdir. Evet, bakkallar kapanıyor
ama büfeler mantar gibi çoğalıyor. Sermayeni birleştiremiyorsan büfe aç. Başbakan o lafı söylese de söylemese de bakkallar bu acı gerçeği görmelidir.
Siyasetçi açısından problem, doğru lafın, doğru zamanda söylenmemesidir.
Şimdi AVM’lerin hafta içi 18.00’de, Pazar günü tümden kapatılması gündemde. Kaş yaparken göz çıkartmak buna denir. Böyle bir projenin bakkalları rahatlatacağını düşünen varsa, beri gelsin. Aksine birçok işletmenin canına ot tıkar.
Bir çarpıcı örnek daha...
AK Parti, durup dururken referandum süresini 120 günden 45 güne indiren yasa teklifini meclise sundu. Herkes balıklama üzerine atladı. “Referandum süresi kısaltılıyorsa yeni anayasa paketi yolda” diye düşünen (biz dahil) basın, her gün muhtemel anayasa değişikliğine ilişkin haberler yaptı.
Ortada fol yok yumurta yokken, kamuoyunda “yeni anayasa yapılacak” algısı oluştu. Peki, bu teklif durup dururken nerden çıktı, bilen yok. Hala, meclis koridorlarında tur atıyor.
Hükümet, açılım sürecindeki hataların ağır faturasını hala ödeyebilmiş değildir. Süreç, kesintiye uğramış gibi.
Emniyetteki dağınıklığa uzun süre müdahale edilmediği için ortaya çıkan tahribatın etkileri, hala aktüalitesini koruyor.
Darbe planları, senaryolar ve soruşturmalar sürerken farklı algılamalara yol açabilecek çelişkili beyanlarda bulunulması ise anlaşılabilmiş değildir.
Hazırlıklarına heyecanla başlanan basın özgürlüğünün sınırlarını genişletecek yasal düzenleme buharlaştı.
Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür.
Evet, ortada bir zihni dağınıklık var. Tempo düştü. Sebebini oturup düşünsünler. Kendilerine yönelik hukuk dışı komplolara karşı daha dirençli olmak istiyorlarsa, sürekli yumruk yedikleri bölgeleri güçlendirmeleri ve silkelenip kendilerine gelmeleri elzemdir.
Unutmasınlar, bir sürse sonra, Cumhurbaşkanının önerisi için de geç kalınmış olabilir. Ne yapılacaksa süratle...