Ben korktum bu yargıçtan!
Muhammet Önder Tekin... Danıştay Tetkik Hâkimi imiş... İsmini ilk kez duyuyorum. Ama galiba bundan sonra daha sık duyacağız.
Değerli Hâkim Muhammet Önder Tekin, eski YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun “güvensizlik” nedeniyle liste dışı bırakıldığı Genel Kurul’da, YARSAV Genel Sekreterliği’ne seçilmiş.
Hayırlı olsun...
Daha önce de, “Genel Sekreter” sıfatıyla bazı açıklamalar yapmıştı ama, bunlar pek dikkat çekici değildi. Ya da Muhammet Bey’in açıklamalarına biz yeterli dikkati veremedik. Neyse...
Dün bir açıklama daha yaptı...
Bir hukukçudan, bir yargıçtan, bir meslek kuruluşu mensubundan duymaya alışık olmadığımız türden, sert, öfkeli, (militan tavırlı demek istemiyorum), “dik duruşlu” bir açıklama.
Kızıyor Muhammet Bey...
Her şeye kızıyor.
İktidara, siyaset kurumuna, bir kısım yargıya, medyaya, Ergenekon soruşturmasına. Her şeye...
Bazı konularda haklı... “Hukuk devletinde tutuklama bir önlemdir ve asla ceza niteliğine bürünmemelidir. Tutukluluğun devamında sürenin azlığına değinilmesi ise sadece ve sadece tutuklamanın bir ceza olarak kabul edildiğine delalet edebilir” cümlesi, sanırım, pek de itiraz görmeyecektir.
Muhammet Bey bazı şeylere kızarken, “kızılması iktiza” bazı konuları da, niyeyse, es geçiyor.
Mesela, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’i aramış olmasını eleştiriyor, ama İlhan Cihaner’in gözaltına alınması sırasında HSYK Başkan Vekili Kadir Özbek’in aynı Cihaner’i ve aramayı gerçekleştiren savcıyı aramasını hiç sorun yapmıyor... “Gizli tanık” uygulamasını anayasaya aykırı buluyor, ama “anayasaya aykırı” olarak elde edilmiş gizli tanığa yönelik ana muhalefet partisi CHP’nin özel ilgisinden hiç rahatsızlık duymuyor.
Muhammet Bey, birçok konuda, bir önceki başkan Ömer Faruk Eminağaoğlu gibi düşünüyor.
En az onun kadar celadetli...
İtiraz kalemleri de Eminağaoğlu’nunkilere benziyor...
Mesela, Türkiye’de uzun zamandan beridir “anayasal yargı erkine karşı planlı, kapsamlı ve dozu artan oranda yıpratma, kuşatma ve egemen olma çabalarının sürdürüldüğünü” iddia ediyor.
Bunu kim yapıyor?
Muhtemelen siyaset kurumu...
Eminağaoğlu da siyaset kurumundan şekvacıydı...
Bir Başbakan’a sallıyordu... Dönüp, bir parlamentoya... Bir bakanlara... Bir Cumhurbaşkanı’na...
Herkes payını alıyordu söylediklerinden.
Muhammet Bey daha da öteye geçiyor, “siyaset kurumunun hesaplaşmasının sadece sandıkla olamayacağını” söylüyor.
Nasıl mı?
Buyurun okuyalım: “Hiç kimse bize, siyaset kurumunun hesaplaşmasının sadece sandıkta yapılacağı gibi çağdışı bir anlayışı dayatmaya kalkmasın. Bugün millet iradesi diye ortaya çıkanlar, bağımsız yargıyı yok etme girişimi ile demokrasiye verdikleri telafisi imkânsız zararların her seçim döneminde sandığa giderek hesabını verebileceklerini mi sanıyorlar?”
Sizi bilmem ama, ben korktum bu açıklamadan.
Ne demek istiyor Muhammet Bey?
Siyaset kurumunun hesaplaşması sandıkta olmayacak da, nerede olacak?
Memlekette (ve bu arada yargıda) ne olup biteceğine parlamento karar vermeyecek de, kim karar verecek?
Muhammet Bey’in, konuşmasının sonunda, “Cübbelerimizi çıkarmamızı isteyenler, YARSAV cübbesine daha sıkı sarılacağımızı bilmeliler” şeklinde bir meydan okuyuşu var ki, bütün korkularımıza tuz biber ekiyor.
Bütün mesele de bu zaten...
Hukukçunun kuşanacağı şey “hukuk cübbesi” mi olmalı, YARSAV cübbesi mi olmalı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.