En zor, askerlerin işi...
Sayın Cumhurbaşkanı, en doğrusunu yaptı. Sayın Başbakan ile Sayın Genelkurmay Başkanı'nı birlikte kabul etti. Zira gelinen nokta, kimse için kolay değil. Sağduyuya, basirete, teenni ile hareket etmeye, sekinete ve ortak akla ihtiyacımız var.
Bilhassa TSK komuta kademesinin sorumluluğu herkesten fazla. Çünkü insan olarak, psikolojik olarak, konum olarak çok zordalar. İçeriden, dışarıdan ağır bir tazyik altındalar. Neden en zor onların işi?
Birincisi, daha önce başlarına böyle bir şey gelmemişti. Hiç düşünmedikleri, ummadıkları bir vaziyete düştüler. Sonra gözaltına alınan, tutuklanan emekli ya da muvazzaf subaylar yıllarca birlikte çalıştıkları insanlar. Aynı lojmanlarda oturmuşlar, ailece görüşmüşler. "Yapmamız gerekenler var da yapmıyor muyuz?" diye düşünürler. Ailelerinden, yakınlarından, sevip saydıkları insanlardan gelen baskılar vardır. Bütün bunlar insanı üzer, sarsar; moralini de, kimyasını da bozar.
İkincisi, alt kademelerdeki subaylar, duruma seyirci kalındığını, bu kadar üzerlerine gelinmesine daha ne kadar tahammül edeceklerini, yüksek sesle söylüyor olabilirler. Bu rahatsızlık, yukarıları elbette düşündürür.
Üçüncüsü, yıllardır askerleri, özellikle gazete köşelerinden, televizyon ekranlarından; "memleketin asıl sahibi sizsiniz, cumhuriyet asıl size emanet" diye tahrik eden çevrelerin, yine devreye girerek yaptığı ağır baskılar var. Orgeneral ve oramirallerin toplantısını, "toplu istifa" edecekler diye pompalayanlar da, daha ne duruyorsunuz diyenler de onlar.
Ancak bunların dışında Genelkurmay'ın bir konumu daha var: Yargıya saygılı olmak zorundalar. Suçlu olanlar varsa, onların üzerine gidilmesini savunmak zorundalar. Şu anda dünyanın gözü onların üzerinde. Cumhuriyetin savcıları aramalar, gözaltılar yapıyor. Sonra o kişilerin bir kısmını mahkemeye sevk ediyor. Mahkeme de bazıları için tutuklama kararı veriyor. Ortada ciddi bilgi ve belgeler olmasa, buna kim cesaret edebilir?
Evet TSK komuta kademesinin işi gerçekten zor. İlk defa darbe teşebbüsü iddiası ile kuvvet komutanları, ordu komutanları yargı önündeler. Ancak artık kabul etmeleri gerekir ki; yeni Türkiye'de kimse eski konumlarını muhafaza edemez. Artık kimse, "bizden hesap sorulamaz" diye düşünemez. Kimse de, millet iradesine müdahale edip Meclis'i feshedemez. Başbakanları, bakanları, milletvekillerini tutuklayamaz. Olağanüstü mahkemelere talimat verip, "yargılayın ve cezalandırın" diyemez. Açıkçası, bugünün dünyasında, tam da bölgesinde güçlenen, ağırlığı, etkisi artan, küresel bir aktör konumuna doğru yükselen Türkiye'de, artık kimse vesayet rejimini ayakta tutamaz.
Artık muhtıra vermek, darbe düşünmek insanımıza da, ülkemize de en büyük ihanettir.
Burada iki uyarı yapmakta fayda var. Birincisi CHP'ye ve Sayın Baykal'a. Militarist duruşları, askerden daha fazla asker tavırları, insafsız darbe tahrikleri, gerçekten çok çirkin. Gerçekten siyaset ve demokrasi adına yüz kızartıcı bir durum bu. Ayıptan öte bir şey bu. Sivil duruş bu değildir. Memleket sevgisi bu değildir. Siyaset bu değildir. Bu, düpedüz siyaset eşkıyalığıdır. Ha dağa çıkmışsın, ha darbelere davetiye basmışsın, ikisi de aynı şeydir...
İkinci uyarı, askeri, aslî vazifesine dönmeye çağırırken dikkat edilmesi gereken üslupla ilgilidir. Darbe teşebbüslerinin, millete ve demokrasiye ihanet planlarının ortaya çıkarılması çok önemli, hayatî bir vazifedir. Taraf Gazetesi, gerçekten tarihî bir vazife yapıyor. Hür ve etkili basın adına yeni bir dönemi başlattılar. Fakat bu yapılırken üsluba da dikkat edilmelidir. Cuntacıların üzerine gidilirken, ordunun bütününün rencide edilmemesi hassasiyeti de göz önünde bulundurulmalıdır.
Türkiye'nin demokratikleşmesini isteyen herkesin niyeti, bağcıyı dövmek değil, üzüm yemektir. Duruşumuzu bozmadan, hissiyatlarımıza mani olabilirsek, demokrasi yokuşunun daha hızlı sona ereceğini unutmamalıyız...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.