Hilafet’i çiğneyen kadınlar
CHP’li kadınlar çarşaf yırtmış, kutlama yapmışlar. Düğün değil bayram değil, Hilafetin kaldırılmasını kutlamışlar. Münasiptir. Aferin onlara, diyorum. Hemen arkasından da düşünüyorum: Nedir bu CHP kadınlarındaki hırçınlık? Nedir bu yırtıcılığın kaynağı? Sırf kadınları mı CHP’nin, değil tabii. Bu ülke Tandoğan’lar da gördü, Kel Ali’ler de. Yani yadırgamıyorum. Ama sanki kadınların üzerine daha da bir tutunuyor bu ürkütücü hasletler. Bir düşünün, dışarıdan birinin yerine koyun kendinizi. Dışarıdan dilediğinizin yerine. Yani doğu batı, kuzey güney fark etmez, ama dışarıdan olsun. Zengin fakir, beyaz siyah önemli değil. Gelişmiş az gelişmiş, gelişmekte olan fark etmez. Dışarıdan, Türkiye’ye başka bir gözlükle bakan birinin yerine koyun. Ne düşünür? Nasıl açıklarsınız bu hali? Bu nefreti? Bu derece nefret ne yapar insana? Evet evet onlara. Ta kendilerine. Bu nefreti kalbinde taşıyan insan nasıl bir anne olur? Çocuklarına sevgiyi, anlayışı, insan olmayı nasıl aşılar? “Gördüğün yerde ezeceksin başını evladım” mı der? Nerede çarşaf orada sen, Mersin sokakları kazan, sen kepçe, sille tokat giriş mi bulduğun yerde, diyerek.
Bu ülkedeki çarşaf düşmanlığı nasıl izah edilir? Tamam anladık, geri kalmışlığın, geçmişin, Osmanlı’nın hatırlatıcısı dediniz. Geçmişin neden unutulması gerektiği ise bir başka konu tabii. Mantardınız, bir anda bittiniz. Yoktan var mı edildiniz? Başınız sonunuz neresidir diye sorulsa, on yılda on milyon genç yarattıya soyundunuz.) Karanlıklarla andınız örtüyü, tesettürü. Ne karafatması kaldı, ne hamamböceği. Haşarata verdiğiniz değeri esirgediniz. İnsandan. İnsandınız, sadece siz. Haklıydınız, sadece siz. Hükümdardınız, sadece siz. Bir elde davul bir elde zurna hem çaldınız hem söylediniz. Meydan sizindi. Yalnızdınız. Gitgide daha da yalnızlaştınız.
Oysa hayat böyle bir şey değil. Dünya da. Dayanışma gerektiriyor. Birliktelik gerektiriyor. Siz yalnızdınız. Kapalı. Kapılara kapalı. Dünyaya kapalı. Dışa kapalı. Diyorum, çünkü biliyorum. Çünkü görüyorum. Öyle olmasa bu denli hırçınlığı nasıl çağdaşlığa sığdırırdınız? Öyle olmasa kendi tahayyülünüzdeki batıyla gerçeğini nasıl bu kadar karıştırırdınız? Öyle olmasa bu denli aldığı boydan giden nasıl olurdunuz? Kural da siz. Kanun da. Kâh çarşaf yırtan kadın oluyorsunuz kâh suikasta yeltenen asker, kâh cenazede alkışlayan, kâh tencere tava bir-iki-bir-iki-sol-sol marşlayan. Mum yandı mum söndü derken kendi sonunuzu getirdiniz. Getirdiniz de ne oldu? Hâlâ gaflettesiniz. Silkinseler keşke, yazıktır diyecek olanı yaklaştırmıyorsunuz ki bir sarssın sizi. Şöyle bir kendinizi görebilseniz... ah keşke.
CHP’li kadınlar çarşaf yırtmışlar. Yere atıp üzerinde tepinmişler. Seyrettim. Acıdım. Ne de çağdaşlıktı ama. Kilo üzerinden sağladıkları görünürlükleri çağdaşlığın neresinde acaba? Yoksa çağdaşlık kendine dikkat etme, tüketime sunulan gıdalar arasında sağlıklı seçimler yapmayla bir değil mi? Sarının en çiğ tonuyla bulamaçlanmış yün yapağı saçları da cabası. Çağdaşlık estetikse, estetik de buysa, ben çağdaş olmak istemiyorum. Biz böyle iyiyiz. Gerici ve formda.
CHP’li kadınları seyrettim. İçim bir tuhaf olarak. Aman aman örtün “her bi” tarafınızı diyesim geldi de demedim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.