D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

“Bu Safahat Nereden?”

“Bu Safahat Nereden?”

Güzide bir milliyetçi gazetemizin bu dokuz sütunluk manşetini görünce, epey meraklandım. Safahat malûm, büyük şairimiz Mehmed Âkif Ersoy’un şiir külliyatı. Başlığın bendeki ilk çağrışımı, bir yolsuzluk ihbarı oldu. 12 Mart İstiklâl Marşı Günü dolayısıyla bazı kurumlar, bilhassa belediyeler Safahat dağıtıyorlar. Bu kitapların dağıtılması bir yolsuzluk sayılabilir. Nitekim, cimbaşsavcısı bir parti kapatma davasında belediyelerden birinin Safahat hediye etmesini suç delili olarak zikretmişti!
“Acaba” dedim, “milliyetçi gazetemiz de mi o paralelde yayın yapıyor?”
İkinci ihtimal, dağıtılan Safahatlarla ilgili olabilir. Malûm Safahat’ın müellifinin vefatının üzerinden 70 yıldan fazla zaman geçtiği için telif hakkı bulunmuyor. O yüzden önüne gelen Safahat yayınlıyor. Piyasada nerdeyse kırk çeşit Safahat var.
Başlıktan sonrasını okuyuncaya kadar zihnimden bunlar geçti. Meğer işin mahiyeti bambaşka imiş. MHP Lideri Devlet Bahçeli Başbakan Erdoğan’ın Kunta Kinte sözlerine atıfta bulunarak, “Bizim tanıdığımız Başbakan Erdoğan, aç ve sefil yaşayan bir Afrika kölesine değil, şahsı ve aile efradıyla birlikte safahat içinde yaşayan Ortadoğu sultanlarına daha çok benzemektedir” demiş.
Safahat’a “Sefahat” diyen kültür bakanları görmüştük ama, “sefahat”a safahat diyen lidere ilk defa rastlıyoruz! Hem de milliyetçi bir lider bunu yapıyor! (Belki de yapmıyor, gazete öyle yazıyor. Çünkü bizzat Bahçeli’den dinlemiş değiliz ne söylediğini).
Eskiden milliyetçiler dillerini iyi bilirlerdi. Türkçe ile ilgili ince tartışmalar yaparlardı. Şimdi hale bakın, şimdilerde safahatla sefahatı birbirinden ayıramıyorlar! Eski yazıda bunu ayırmak güç değil. Çünkü safahat “ha” ile, sefahat “he” ile yazılır. Bahçeli Bey’in yerinde olsam, parti mensuplarına osmanlıcayı mecbur tutardım!
Kelimelerin yazılışındaki fark bir harf ama anlamları arasındaki fark çok fazla!
Safahat “safhâlâr, devreler” demek. “Yüzler, levhâlâr” anlamı da var.
Ya sefahat? “Zevke, eğlenceye, süse aşırı derecede düşkünlük” ilk manası. “Kendi malını alabildiğine israf ederek kullanma” diğer bir anlamı. Bir de “eğlence” anlamı var.
Başbakan’a bu anlamlara bakarak, “sefahat içinde yaşıyor” diyebilir miyiz?
Belki denilemeyeceği için “safahat içinde yaşıyor” denilmiştir! Evet Başbakan Mehmed Âkif gibi safhâlâr, devreler içinde yaşıyor. Bu safhâlârı devreleri geride bırakarak yeni bir devir açmaya çalışıyor.
Bahçeli’nin türkçesi konusundaki tereddütümüz, tarih bilgisi konusunda da kendini gösterdi. Konuşmasında, “Musevi kuruluşlardan madalyalar, Hristiyan kuruluşlardan övgüler ve kendilerinde ne hikmetse İslamiyet adına mükafat ve ceza verme hakkı ve yetkisi bulan dünün eyalet reisi olan küstahlardan ödüller almaktan, sırtların sıvazlanmasından başka hangi somut sonuçları elde etmişler ve yurda dönmüşlerdir” paragrafı dikkatimi çekti. Metindeki türkçe zafiyetini bir tarafa bırakalım. Musevilerden, hıristiyanlardan alınanlar elbette halkı infialle sürükleyebilir, ve Başbakanın istikameti hakkında tereddüt uyandırabilir. Vatandaş “peki, İslâm ülkelerinin verdikleri?” sorusunu sorarsa diye ona da yorum getirilmiş. Fakat yorum getirilirken, tarih bilgisizliği ortaya konulmuş!
Arabistan hiç bir zaman Osmanlı eyaleti olmamıştır. Yemen eyalet olmuştur, ama Arabistan değil!
Ayrıca eyalet olsa idi, Suudi hanedanı eyalet reisi olamazdı. Onlar ancak kendi kabilelerinin sınırları içinde varlıkları tanınan bağlı emirler olurdu ve Arabistan’a başka bir beylerbeyi tayin edilirdi! Mekke ve Medine civarı, yani Hicaz Osmanlı döneminde özel bir statü ile yönetilmiştir ve Mekke Emirleri Peygamber soyundan gelen Şerif ailesinden tayin edilmiştir.
Zamanımızda “milliyetçilik” ne kadar kolaylaştı. İyi türkçe bilmek gerekmiyor, tarih de!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi