Adaletin bu mu dünya!
Balyoz soruşturmasını yürüten savcının adı da dosyada çıktı..
Bu arada, bugünlerde mahkemeye daha sık gidip geliyorum. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’ndan da Sezer davası ile ilgili beklenen karar geldi bu arada..
Hem de bir de yedeği var. Darbeciler şimdiki başsavcıyı sıkıyönetim mahkemesinde savcı olarak düşünmüşler..
Son Balyoz dalgasının kim tarafından, neden, niçin ve nasıl engellenmeye çalışıldığı şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Ciğeri kediye emanet etmişler, iddialar doğru ise..
Bu yargı ıslah edilmeden Türkiye bir yere gidemez.. CHP Genel Başkanı Baykal, şimdi bütün dikkatlerini bu yargı reformunu engellemeye tahsis etmiş gibi gözüküyor.. Onun için pazarlık yapacak. Anayasa Mahkemesi’nin yapısı, bireysel başvuru ve parti kapatma, HSYK’nın yapısı ile ilgili düzenlemeler derin devletin elini kolunu bağlıyor..
Aslında yargının hali tepeden tırnağa yürekler acısı..
Adamlar utanmadan, bir faşistin adına, darbecilere destek verenlere ödül veriyorlar..
Ama bir bakıma da iyi oluyor. “Kim kimdir” öğreniyoruz bu vesile ile.. Daha önce yaşanan bir olay şu günlerde tekrar gündemde. Nazlı Ilıcak, HSYK ile ilgili olarak daha önce bakanlık da yapan bir politikacının soyadı olan “İşgüzar” kelimesini kullandığı için mahkûm oldu. Aslında işgüzarlık, aynı zamanda diplomatik bir unvan.. “Devletlerarası ilişkilerde kullanılan bir diplomatik temsil düzeyi. En alt düzeyde diplomatik temsilci olan maslahatgüzarlar, görev yapacağı ülkenin dışişleri bakanı katına atanmaktadırlar. Büyükelçiden sonra ikinci sırada gelen diplomatik ve işgüzar temsilcidir. Bir de elçilik kurulmayan ülkelerle diplomatik ilişkiler bunlar vasıtasıyla yürütülür.” HSYK’ya, “siz orada Konsolos gibi ne oturuyorsunuz” deseniz; bu Konsolosa mı, HSYK üyelerine mi hakaret sayılır.. Bir yazar da, “siz orada kimin işini takip ediyorsunuz” anlamında bu kelimeyi kullanmış olabilir.
Bu skandal kararı bir başka gazeteci şöyle haberleştirdi: “Kabile devletlerinde bile görülmeyecek bir hakaret(!) davasından yargılandı Nazlı Ilıcak. Ve 11 ay hapis cezası yedi... 5 yıl içinde aynı suçu işlemezse sorun yok. Ama bu beş yıl içinde bir hakime (bir politikacıya, işadamına, sanatçıya, gazeteciye ve benzerlerine diyebilir) “işgüzar” derse yandı.”
Ama mesela bir başka gazeteci arkadaş, bir başka gazete için şu ifadeleri kullanınca suç olmuyor mesela: “İğrenç gazete.”
Birkaç gün önce benim de, Bakırköy 2. Asliye Ceza’da duruşmam vardı.. 30 sayfa kadar belge sundum. Özet bir sözlü ifade verdim. Bir sürü taleplerimiz vardı, daha önce başka mahkemelerde incelenip suç görülmeyen bir iddiaya dayalı suç isnat ediliyordu.. Savcının mütalaası soruldu, savcı, masadaki belgeleri önüne alıp bakma gereği duymadan ve incelemek için mehil de istemeden talebini yazdırdı..
Mesela bir yargıç, basın davasında, sizin savunmanızı bir kenara koyup, olayın dini, felsefi, vicdani, ahlaki, sosyolojik tahlilleri görmezden gelerek, “Bu olay benim için basit bir hakaret davasıdır” diyebiliyor. “Kişiden kişiye söylenmesi hakaret konusu olabilen” davaların, genişletilmiş eleştiri hakkına sahip basın mensupları tarafından diğer bir kamusal aktöre ya da kamu görevlisine söylenmesi halinde bunun hakaret oluşturmayacağına, bu kişilerin genişletilmiş tahammül yükümlülüğüne ilişkin, demokratik ülkelerdeki duyarlılığı önemsemeyebiliyor.. Türkiye özgürlükleri birtakım kişilerin dar yorumlarına, alışkanlıklarına feda edemez.. Etmemeli.. Anayasa Mahkemesi bakalım bunu ne kadar engelleyecek, caydıracak. Israrla özgürlüklerin önüne engel koymak isteyen yargıçlar ve savcılar ne kadar sistem içinde muhafaza edilecek, himaye görecekler göreceğiz.. Bu tür davaları açarak, caydırma, bastırma, yıldırma anlamında, “kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle” kabilinden bu yönde hukuk dışı karar vermekte ısrar edenler hakkında sadece idari soruşturma değil, muhataplarına verdikleri zarar ölçüsünde mali ve hukuki, cezai yaptırımlar da uygulanması gerekir.. Bu konu yargıç teminatı ile ilgili bir hukuk değil. Bu yargının istismarının doğurduğu zararın tazmini ve hak ihlallerine yol açan uygulamaların engellenmesine yönelik bir tedbir olarak mutlaka işletilmesi gereken bir uygulama olarak hayata geçirilmelidir..
Bana kalırsa, Basın, STK, DTÖ, Bilimle ilgili davalar, Asliye Ceza’da ama 3 üyeli jürilerde görülmeli.. Bu davalara bakacak kişilerin ve savcıların kariyerleri de önemli.. Şimdi Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı da tanınacağına göre, burada davaların yığılmaması için mutlaka bir şeyler yapmak gerekiyor..
Basın, STK ve Bilim davaları, sanat ve fikir adamları ile ilgili davalar. Burada verilen kararlar topluma yansıyor.. Tartışılıyor, davalara toplumsal ilgi daha fazla bu anlamda. Eğer adalet yerini bulmak, ya da yargılama ve kararda yanlış anlamaya yol açacak birtakım yanlışlıklar, ihmaller sözkonusu olursa, bu durum aynı zamanda toplumun adalet mekanizmasına saygısını da zedeleyecektir.. Yüzünü hukuka dönmeyen yasa, yargıç, savcı, mahkeme, bir anda suç aletine dönüşür.. Sanırım bazı savcılar, yargıçlar, bugün verdikleri kararlar konusunda gelecekte, kendi ailesi ve çevresinde bazı olayları yaşadıktan sonra değer yargılarında, vicdani kanaatlerinde radikal değişiklikler olacaktır, ama artık iş işten de geçecektir.. O zaman zonklayan vicdanlarını nasıl dindiriyorlar bilmiyorum..
Tek bir hakim, belli Media kuruluşu, yazar ya da STK’ya özel ilgi duyabilir. Felsefi, siyasi, ideolojik kanaati açısından da benzer sorunlar sözkonusu olabilir.. Sonuçta tartışılan konu fikri, felsefi, ideolojik ve politik bir konudur ve bu kişilerin politik ve ideolojik bir duruşu vardır. Kanaat önderi olarak toplumun farklı kesimlerinde sempatizanları sözkonusudur..
Bu ağır yükü tek bir hakime yüklemek, aynı zamanda o hakim ve savcıya da haksızlıktır bana kalırsa.. Belki ilçelerde heyet teşkili sorun olabilir ama artık ulaşım imkanları gelişti ve bu davalar illerde görülebilir.. Ya da diğer mahkemelerden aktarılacak üyelerle de heyet teşkil edilebilir..
Bu iş bugün bitmeyecek, en iyisi yarın da devam edelim..
Selâm ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.