Hedefe kilitlenen İsrail
Nükleer Güvenlik Zirvesinde yan yana oturan Medvedev ile Sarkozy İran konusunda karşı karşıya gelmişler. İkilinin İran-İsrail eksenli atışması bir gerçeği ortaya koyuyor. İsrail, hedefine kilitlenmiş durumda. Ya uluslar arası camia İran’a yönelik sert yaptırımlar kararı alacak ya da İsrail yeni bir oldu bitti ile -zımni olarak ABD’nin de onayını alarak- İran’ın nükleer tesislerine saldıracak. Aynı bağlamda, Milliyet gazetesindeki Çözüm köşesinde Yaman Törüner ‘İsrail için varoluş sorunu’ (13 Nisan 2010) başlığı altında şunları yazıyor: “İran’ın nükleer tesisleri diğer ülkeninkilere göre çok daha iyi saklanmış durumda ve çok daha iyi korunuyor. Tesisler yok edilemezse, İran yakın bir gelecekte atom silahı yapmaya muktedir olacak. Bu kontrolsüz gelişme, İsrail’in Ortadoğu’daki varlığına son verebilecek. İşte salt bu nedenle, İsrail, Obama’yı savaşa ikna etme çabasında. Obama’nın ve Demokratların hâlâ karar verememeleri, İsrail yönetimi ile dünyadaki ve özellikle de ABD’deki Musevileri çıldırtmış durumda. Bu gelişmeler ışığında, İsrail’in ABD’ye sormadan İran’ın nükleer tesislerini vurması gündeme gelebilir. Bu durumda ABD’nin ne yapacağı tartışılıyor. New York Times’ta bile, konu Brookings Institution’un araştırması esas alınarak tam sayfa işlendi. Obama yönetimine baskı yapmak amacıyla, ABD’de konu sürekli gündemde tutuluyor. Yine bu konuda, onlarca kitap vitrinleri süslüyor. Öte yandan, ABD Yahudi lobisi, ülkenin Obama’dan kurtulması için kolları sıvamış durumda. Önümüzdeki seçim, Yahudi lobisinin güç gösterimine sahne olacak. Ancak, İsrail yönetiminin 3 yıl daha bekleyecek hali yok. Sıkıntı burada ve İran her ne kadar nükleer tesislerin bomba yapımında kullanılmayacağını söylese de, her an sıcak bir gelişme yaşanabilir...” Dolayısıyla Obama İsrail baskısı altındadır ve İsrail de seçimini yapmıştır. Ve bu seçimine Obama yönetimini de zorluyor, ortak etmek istiyor. Çıldıran sadece İsrail’in ABD’deki AIPAC gibi dostları olmayıp Sarkozy de buna dahildir. Medvedev’le atışması da bunu göstermektedir. Ne pahasına olursa olsun İran’ın nükleer programından kurtulmak istiyor. Sarkozy de bunu ortaya koyuyor. Ya sert yaptırımlar ya da askeri darbe diyor. Belki de ölümü gösterip uluslararası camiayı sıtmaya razı etmek istiyor.
¥
İsrail’in kilitlendiği hedeflerden birisi İslam aleminin nükleer gücü ise ikincisi de Süleyman Tapınağının inşasıdır. Filistin’in İslami kimliğini Yahudi kimliği haline getirmektir. Bu hususta adım adım hedeflerine ilerliyorlar. İslam alemi meseleyi sözle geçiştirirken İsrail eylem yapıyor. 1988 veya 1989 yılı olacak; Zaman gazetesinde idik. Dost çevreden birisi İsrail Hava Yolları El Al şirketinin aylık bülteninin kapağında mutasavver Süleyman Tapınağının maketini gördüğünü haber verdi. El Al yani İsrail Hava Yollarının bürosu Taksim’de bulunuyordu ve ilginç bir biçimde Süleyman Tapınağı kapaklı bülteni almak üzere içimizden Süleyman isimli bir arkadaş gönüllü olarak Taksim’deki büroya giderek kapağında maket olan bülteni aldı geldi ve biz bunu manşetten duyurduk. Daha sonra İsrail’e gidip gelen arkadaşlar bu maketin zamanla bülten kapaklarından kitaplara taşındığını ve Süleyman Mabedi maketini ve planlarını tanıtan kitapların fütursuz bir biçimde rehber kitap olarak turistlere satıldığını ve dağıtıldığını haber veriyorlardı. Açıkça İsrail aşama aşama planlarını büyütüyor ve hedefe varmaya çalışıyor. Ya İslam alemiyle anlaşarak Harem-i Şerif’i paylaşmak ve üzerine ve bir yanına Süleyman Tapınağını inşa etmek istiyor. Ya da daha kötü ihtimalle Harem-i Şerif’i ve Mescid-i Aksa’yı yıkarak yerine tam teşekküllü Süleyman Mabedini kurmak istiyor.
¥
Bununla Müslümanların Mescid-i Aksa ile bağlantısını ve münasebetini kesmek istiyor. Lakin Mescid-i Aksa’yı kaybetmiş bir İslam alemi, akabinde Medine ve Mekke’sini de koruyamayacaktır. Dolayısıyla, Mescid-i Aksa’nın kaybı İslam kimliğini muhakkak aşındıracak ve zayıflamasına yol açacaktır. Bunda hilaf yoktur. Yahudiler bunu iki şekilde yapıyorlar. Birincisi, bizde Yaşar Nuri gibi bazı eski hocaların da katıldığı ve destek verdiği tezle. Buna göre, Kur’an’da anılan Mescid-i Aksa Kudüs’te değildir. Bu iddia tuttuğunda Müslümanların burası ile kudsi ve manevi bağları ve rabıtaları kopacaktır. İsrail ikinci bir adım olarak da fiziki ve fiili olarak Kudüs’ü Yahudileştirmektedir. Buna hız vermiş bulunuyor. Kapaklardan ve kitaplardan sonra İsrail’deki kamu hizmeti gören otobüsleri de mutasavver Süleyman Mabedi maketi tasarımları süslemektedir. Otobüslere asılan ilanlarda/stikerlerde Mescid-i Aksa ve Sahra yerine Süleyman Mabedi göze çarpmakta ve altındaki ibarelerde de şunlar yazmaktadır: “Mabedi hızlı bir biçimde tamamlayın.” ‘İsrail Bizim Toprağımız’ adlı grubun verdiği ilanları asan otobüslerin Filistinlilerin yaşadığı Doğu Kudüs’e de yolcu taşımaları küstahlığın boyutlarını gözler önüne sermektedir (http://www.assafir.com/Article.aspx?EditionId=1503&ChannelId=34910&ArticleId=596&Author=). Dolayısıyla mesele ayyuka çıkmıştır. Felaket geliyorum demektedir. Lakin gelen tepkiler üzerine ilan veya reklam çıkartmalara/stikerlere son verilmiş ve şimdilik açık meydan okuma durdurulmuştur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.