Nasıralı ile Tihameli’nin buluşması
Peygamberimizin bütün peygamberlerle ve soy ağacı ve şeceresiyle umum münasebeti vardır lakin Hazreti İsa ile münasebeti birçok cihetle yekta ve hususidir. Birincisi, Peygamberimizden önceki son peygamberin Hazreti İsa olmasıdır. İkincisi de, yaşantısı gibi misyonunun da müteşabih olması ve bir biçimde Risalet-i Muhammediyye dairesiyle de bağlantılı olmasıdır. Hazreti İsa Beytüllahim’de doğmuş ve Nasıra’da büyümüştür. Dolayısıyla Mekke’de doğduğu halde Peygamberimizin Medine ile anılması gibi Hazreti İsa da Nasıra ile anılmış ve bundan dolayı kendisine ‘Nasıralı İsa’ denmiştir. Kimilerine göre Nasıralı (Yardımcı) isminin sembolik anlamları vardır ve bunlardan birisi de ahirzamanda İslâm’ın şevketini ve izzetini güçlendirecek olmasıdır. Medine için ‘medinetü’n nebiy’ yani Peygamber şehri denmekle birlikte ‘Medineli Muhammed’ kullanımı iştihar etmemiş veya hiç kullanılmamıştır. Buna mukabil, Nasıralı İsa kipinde ve vurgusunda Peygamberimize çok iştihar etmese bile mevlit kitaplarında ‘Tihameli Muhammed’ denmektedir. Daha doğrusu Tevrat, peygamberimizi Faranlı Ahmet ve sahibi kadip olarak (Kılıç sahibi) tasvir eder. Faran dağ adı olduğu gibi Tihame de bölge adıdır ve Mekke’yi ve havzasını içine alan ve kucaklayan geniş coğrafyadır. Bununla birlikte, Peygamberimizin Tihameli Muhammed ve Ahmed olarak anıldığına hiç rastlamamıştım. İlk defa bu ifadeyle İbnü’l Cevzi’nin Mevlidinde karşılaştım. Böylece ikisi veya iki ahirzaman peygamberi arasında (Hazreti İsa tabiî ki sondan önceki) Peygamberlik kardeşliğinin yanında bir de cinas kardeşliği keşfedilmiş oldu: Nasıralı ile Tihameli. Mevlit yazarı İbnü’l Cevzi merhum, Mevlidinin bir yerinde şöyle terennüm ediyor:
* Ahmed ya Tihami selamun aleyk / Ya hayre’l enami selamun aleyk…
Tihameli Ahmed sana selamlar olsun/ insanlığın en hayırlısı sana selamlar olsun…
¥
Peygamberler baba bir ana ayrı kardeşler olduğu gibi Hazreti İsa da Peygamberimizin en yakın kardeşlerinden birisidir. Onunla kaderleri ve misyonları birçok alanda ve mekanda kesişmiştir. Ahmet Şevki kendi Kaside-i Bürdesinde terennüm ettiği gibi peygamberler ayın etrafında kenetlenmiş yıldızlar kümesi gibi İsra münasebetiyle Mescid-i Aksa’da peygamberimizin etrafında kenetlenmişler ve O’na iktida edip, namaz kılmışlardır. Şevki bu durumu asker ile bayrağın buluşmasına da benzetir. İsra’da peygamberlerle buluşan Peygamber Efendimiz, rivayetlere göre Hazreti Musa’nın Tur yolculuğuna benzer şekilde Kab-ı Kevseyn makamına doğru yani Miraca yükselirken de gök katmanlarında ve katlarında durmuş ve bu yolculuk esnasında da peygamberlerle buluşması bağlamında ikinci katta Hazreti İsa ile bir araya gelmiştir. Hemen Hazreti Adem’den sonra Hazreti İsa’nın ikinci katta olması belki yere yakınlığını ve nüzülünü remz ediyor. Aksi takdirde, kronolojiye göre olsaydı Hazreti İsa’nın son katlarda olması gerekirdi. İlk katın Hazreti Adem’e tahsisi ise peygamberlerin atası olması sebebiyledir. Yine mevlit yazarlarına göre Hazreti Amine’nin hayru’l beşere hamileliği sırasında peygamberler teselli ve tebrik için Hazreti Amine’yi her ay ayrı ayrı düşte veya manevi boyutlarda bir biçimde ziyaret ederler. Dokuzuncu ayın ziyaretçisi de Hazreti İsa’dır. Hazreti İsa ile Peygamber Efendimiz arasındaki bir diğer münasebet de Hazreti İsa’nın doğumundan sonra cin taifesinin haber almak için göklere çıkışının engellenmesi ve yasaklanmasıdır. Bu Hazreti İsa ile birlikte geçici bir yasak iken peygamberimizle kalıcı yasağa dönüştürülmüştür. Bundan dolayı sanıldığı kadar cinlerin ilmi, insin ve beşerin ilminden büyük değildir. Bu itibarla, Hazreti Süleyman Aleyhisselam ve Belkıs kıssasında olduğu gibi indehu ilmu’l kitap yani yanında kitap ilmi olan kişi tahtı getirme hızında ecinni taifesini bile geçiyor.
¥
Bugün Batılılara en ar gelen kavram ve isim cihat kavramıdır. Hatta Almanya gibi ülkelerde cihat veya mücahit isimlerine sınırlama ve yasak getiriyorlar. Lakin mevlit yazarları Hazreti İsa’yı ahirzaman mücahidi olarak tanımlıyor ve görüyorlar.
Mevlit yazarı İbnü’l Cevzi bu hususu şöyle faş ediyor:
*Levlahu ma rüfia el Mesihu ile’s-semai ve leyenzilenne mücahiden ve nezira.
O olmasaydı Mesih göğe ref edilmezdi ve muhakkak ki mücahit ve nezir olarak geri dönmezdi.
Göklerde buluşmaları yerlerde buluşmalarının izdüşümüdür. Göklerde peygamber olarak buluştukları gibi yerde de aynı misyon etrafında buluşmalarında Hazreti İsa velayet ve tebeiyet, Hazreti Muhammed ise, metbuiyet ve nübüvvet makamını temsil edecektir. Bu anlamda mevlit yazarlarının deyimiyle söyleyecek olursak Hazreti İsa İslâm’ın mücahidi olacaktır. Hazreti İsa kendi risaleti içinde gerçekleştiremediği misyonunu (Hıristiyanları muvahhit kılmak) İslâm dairesi içinde gerçekleştirecektir.
Nasıralı ile Tihameli’nin beraberliği yeryüzünü cennete ve bahara çevirecektir. İşte bunu muştulayan bir beyitle yazımızı noktalayalım:
Ve asbaha taliü’l evkat sa’dan/ rebiün fi rebii fi rebii
Vakit okuru(zamandan haber veren) talihi gördü
Bahar içinde bahar…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.