Kararı kim verir?
Bugün ülkenin geleceğini kim belirler ya da belirlemeli diye sorsanız verilecek cevap bellidir. Son söz milletindir ve bu irade seçimle gelen yönetimler yoluyla hayata geçirilir. Geçmişte millet iradesi yerine devletin tercihlerinin belirleyici olması büyük bir hataydı ve bugün bu hatadan dönülmektedir denir.
Sözlerim millet iradesine saygı duymadığım biçiminde anlaşılmamalıdır. Sadece tarihte okuduklarım ve yaşarken gördüğüm olaylar millet iradesinin önemsenmediğini, devletin karar verici olduğu dönemlerin bugün yaşadığımızdan daha uzun olduğunu gösteriyor.
Cumhuriyet kurulduğunda halkın tüm değerleriyle çelişen ya da bu değerlere benzemeyen bir ideolojimiz oldu. Yapılanları halka sorsaydınız bu değişimin hiçbir yanını onaylamazdı. Daha sonra yapılan müdahaleler devlet adına yapıldı ve eğer önceden halka sorulsaydı onaylaması söz konusu bile olmazdı. Müdahale sonrası kurulan düzen hem 27 Mayıs hem de 12 Eylül sonrası referandumlarla halkın, demokratik süreçte ulaşılması mümkün olmayan bir çoğunluğu tarafından onaylandı.
Cumhuriyet kurulduğunda benimsediğimiz dünya görüşü dünya şartlarının bir gereğiydi. Bir imparatorluk tasfiye ediliyordu ve yerine bir ulus devletin kurulması gerekiyordu. Sadece yeni bir ideoloji değil yeni bir halk oluşturduk. Ulus devlette ülkemizde bulunması sakıncalı olanlar dışarıya, bize benzeyenler içeriye göç etti ve bugünkü demografik yapımız oluşturuldu. Bunlar bireylerin ya da yönetimin tercihi değil şartların empoze ettiği değişimlerdi.
Bugün halk iradesinin tek belirleyici olması gerektiği yönündeki düşünce tercihlerimizi değil şartların gereğini aksettiriyor. Eğer dünyada oluşan yeni şartlara devlete egemen olan güçler uyum sağlasaydı farklı bir biçimde düşünüyor olabilir ve devleti tek belirleyici sayabilirdik. Yani önce düşünüp sonra yapmıyor, yapılması gerekeni şartlar belirliyor ve biz bu şartları hangi yolla ulaşacaksak o yolu tercih ediyoruz.
Bu durum farklı bir düşünce sürecinin daha doğru olacağını gösteriyor. Önce şartların nasıl davranmamızı gerektirdiğini anlayacağız sonra bunu gerçekleştirecek yolu bulacağız. Yeni dünya düzeni Türkiye’nin bölgesel bir güç olmasını ve çevre ülkelerle giderek bütünleşmeye bile gidecek bir yol izlemesini gerektiriyor. Devletin ideolojisinin bu hedefe uygun olması bir yana engelleyici olacağı görülüyor.
Bu tarz yaklaşım güncel olayların nasıl gelişeceğini de gösterir. Mesela Türkiye’de bir din devleti kurulamaz ve irtica korkusu yersizdir. Aksine her türlü inanışa açık ama hiçbirinin egemen olmayacağı bir düzen kurulacaktır. Farklı etnik yapılar anlayışla karşılanacak ve bölgesel bir gücün çok farklı etnik yapıların bir arada yaşayacağı bir düzen olacağı kabul edilecektir. Yaşanan süreç devletin güçsüz hale getirilmesini değil değişmesini amaçlamaktadır. Çünkü zayıf bir devlet yapısı bölgesel güç olma iddiasıyla çelişir.
AK Parti için bir kapatma davasının açılması ve bunun gerçekleşmesi ancak öngörülen yeni iktidarın şartlara uygun olması hatta daha etkili olacağının düşünülmesi haline gerçekleşebilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.