O el işareti
Parti kapatmayı zorlaştıran anayasa paketindeki 8. maddenin 330’un altında kalması, muhalefet cephesini sevince boğdu. Kuliste birbirine sarılıp gözyaşı dökenler vardı. Heyecanla, Anayasa Mahkemesi ve HSYK ile ilgili 17. ve 23. madde üzerindeki oylama sonuçlarını beklemeye koyuldular.
Bir gün sonra Anayasa Mahkemesi’nin yeniden yapılandırılmasını öngören paketteki 17. madde üzerindeki oylama tamamlandığında CHP’li bir divan üyesinin aşağıya doğru yaptığı bir el işareti, yine muhalefeti havalara uçurdu. CHP’li Şahin Mengü koşarak kulise geçti, diğer vekiller birbirlerine sarıldılar.
Meğer o el işareti “biz düştük” manasınaymış. Oylama sonucu, 337 olarak açıklanınca, düşenin madde değil CHP olduğu anlaşıldı.
18. madde oylamasına geçilmeden önce CHP’li bir grup başkan vekili AK Partili Mustafa Elitaş’ın yanına gitti, “Başkanım şurada fazla zaman kalmadı, 18. madde görüşmelerini yarına bırakalım” dedi. Elitaş, “Gideceğimiz yere kadar gidelim” deyince CHP’li yönetici, “Yahu başkan zaten moralimiz bozuk, arkadaşlarımızın canı sıkıldı, kavga çıkabilir, en iyisi yarın devam edelim” diye ısrar etti.
Elitaş takıldı: “Başkan niye moraliniz bozuk? Bizim oylarımızla seviniyorsunuz, bizim oylarımızla üzülüyorsunuz, olacak iş mi?”
Sonunda tartışma tatlıya bağlandı, 18. madde oylaması görüşmeleri ertesi güne bırakıldı.
Ancak, CHP’li yöneticinin sözleri, 17. madde oylamasının kendilerinde nasıl bir travmaya yol açtığını göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
CHP’deki bu 12 Eylül Anayasası ile ilgili sevinme-üzülme replikleri, bana 27 Mayıs dönemine ilişkin bir anekdotu hatırlattı.
Dönemin CHP Genel Sekreteri İsmail Rüştü Aksal, 27 Mayıs darbesine sevinemediğini söylüyor. Fakat CHP’de öyle tepki oluşuyor ki, evden dışarı çıkmaya korkuyor adeta...
Bunun üzerine, daha sonra Çanakkale Senatörü olan eski Adalet ve İçişleri Bakanı Sahir Kurutluoğlu geliyor yanına, “27 Mayısa sevinemediğin yolunda dedikodular çıkartıyorlar, doğru mu?” diye soruyor.
Aksal, çok kızıyor: “Evet, sevinemedim. Onlara söyle onlar da boş yere sevinmesinler.”
Darbeyle kendilerine açılan iktidar yolunda koşma sevinci yaşayanlar, hiç huylarından vazgeçmediler. Şimdi 12 Eylül Anayasası’nın eteğine sımsıkı sarıldılar, bırakmak istemiyorlar.
Aksal’ın dediği gibi hep boş yere sevindiler.
Osmanlıyı savaşa sürükleyip işgale neden olan İttihat ve Terakki’nin üç önemli liderinden biri olan Talat Paşa, Mondros Mütarekesi’nden sonra birlikte Alman denizaltısıyla kaçarken, “Geri döneceğim” diyen Enver Paşa’ya şöyle demişti: “Siyaseten mağlup olduk artık bunu unut. Milletin gazabı yüzümüze döndü.”
Kıssadan hisse...
Millete güvenmek
Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanvekili Kadir Özbek, HSYK ile ilgili anayasa maddesinin mecliste kabul edilmesinden sonra gazetecilere yaptığı açıklamada, “Mücadelemiz sonuna kadar sürecek, halkın sağduyusuna güveniyoruz” dedi.
Aynı içerikteki benzer sorular karşısında ise Özbek, Meclisin iradesine saygısızlık yapmak istemediğini belirterek, cevapsız bıraktı.
Hele şükür...
Başından beri söylemeye çalıştığımız budur. Anayasa paketine ilişkin eleştirileriniz olabilir, karşı çıkabilirsiniz, tepki gösterebilirsiniz. Ancak bu karşı çıkış esnasında Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu, uzlaşmazlık halinde son sözü milletin söylemesi gerektiğini bilmemiz, inanmamız gerekir.
Parlamentoda milletin vekilleri görev yapıyor, yargı da millet adına karar veriyor.
Milletin önünden sandığı kaçırmak isteyenlerin cirit attığı ve kaos planlarına bel bağladığı bu süreçte, Özbek’in milli iradeye gecikmeli de olsa vurgu yapması önemlidir. Keşke başından beri aynı yaklaşım içinde olmayı başarsaydılar...
Herkes millete güvenmeyi öğrenmelidir artık. Yoksa, gazabından kurtulamaz...