Türkiye oyun bozuyor
Amerika Irak'ı vurduğunda Türkiye'yi de vurmuş oluyor.
Amerika, İran'a ambargoyu derinleştirdiğinde, Türkiye ekonomisini de kıskaca almış oluyor.
Onun için Türkiye, Amerika'nın bu coğrafyada kafasına esen işi yapmasını istemiyor.
Onun için Türkiye, İran odaklı gerilimde devreye girip, işi diplomatik yollarla çözmek için cansiperane bir gayrete soyunuyor.
"Durun bir" diyor Amerika'ya, Avrupa'ya... İlk elde yaptırımı düşünmeyin, hele ilk elde askeri müdahaleyi hiç düşünmeyin.
"Ben bu coğrafyanın ülkesiyim ve ben bu coğrafyada savaş istemiyorum."
Sonra kolları sıvıyor, İran'a defalarca gidilip geliniyor. Defalarca telefon irtibatı sağlanıyor.
Sonra devreye, Güney Amerika'nın büyük ülkesi Brezilya giriyor.
Brezilya da, Türkiye'nin yanında yer alıyor ve İran'la yaşanan nükleer gerilimin diplomatik yollarla çözülmesinden yana tavır koyuyor.
Görüşme, görüşme... Derken uzlaşmaya varılıyor ve kamuoyuna "Takas anlaşması" olarak yansıyan şey gerçekleşiyor.
İran kendini denetime açıyor, az zenginleştirilmiş-çok zenginleştirilmiş uranyumun takasının Türkiye'de gerçekleştirilmesini öngören bir anlaşma imzalanıyor.
Flaş bir gelişme bu.
Türkiye adına, bir süredir gözlenmekte olan diplomasi hamlelerinden bir yenisi bu.
Türkiye, savaşın kıyısına kadar gelen bir gerilimi, diplomatik ilişkilerle çözüme götürmüş, kolay değil.
Olan bitenler, Dışişleri Bakanı Davutoğlu tarafından anı anına iletilmiş Amerika'ya, Birleşmiş Milletler'e...
Herkes bir oh demeli değil mi?
Ama yoo, Batı'da bir sıkıntı var.
İsrail'le paralel bir sıkıntı.
Onlar, İran'ın üzerinden ellerini çekmek istemiyorlar.
İsrail de, İran'a yönelik kuşatmanın sona ermesinden memnun değil.
Onun için Türkiye'nin diplomatik başarısını çamurlamaya yönelen adımlar atılıyor.
Türkiye'yi "İran'ın avukatı" diye suçla, her şey birdenbire çamura bulansın.
Sonra?
Sonra gelsin yeniden yaptırımlar veya askeri müdahale ihtimali...
Bunun adı, şer odağı üretip, şerli işler yapma hesabı, başka değil.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, "Hayır" diyor, "İran'ı falan savunmak bizim işimiz değil, biz kendi milli çıkarlarımızı savunuyoruz ve onun için İran'a yaptırım uygulanmasını veya askeri müdahaleye yönelinmesini kabul etmiyoruz. Çünkü İran yaptırımla karşı karşıya kalırsa bu en çok Türkiye ekonomisini vuracaktır. Bir savaş ise tüm bölge için felaketin taa kendisidir. Bunu anla Amerika, Avrupa ve İsrail."
Amerika hâlâ BM'den yaptırım paketi geçirme çabasında.
Ama Türkiye de, küresel çapta oynanan oyunu ortaya çıkarmakta kararlı.
Başbakan İran'dan sonra gittiği İspanya'da, Madrid'de, üniversite öğrencileri ve bilim adamlarının huzurunda dünyaya sesleniyor:
-Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü diyor.
-Biz bölgemizde, nükleer silah imal edilmesine çok net olarak karşıyız. Ama nükleer gücün, bilimsel ve tıbbi amaçlarla, enerji boyutunda kullanılmasının da istisnasız herkesin hakkı olduğuna inanıyoruz.
-Bunun yanında, sizin elinizde nükleer silahlar varken, bir başka ülkenin nükleer çalışmalarına karşı çıkarsanız, inandırıcı olmazsınız diyor.
İsim isim sayıyor.
Ey BM Güvenlik Konseyi'nin daimi ülkeleri... Sizin elinizde nükleer silah yok mu?
Ey İsrail, senin elinde nükleer silah yok mu?
Neden İsrail'e güvenilecek de İran'a güvenilmeyecek?
Neden İsrail'e yaptırım uygulanmayacak da İran'a uygulanacak?
Bunlar acayip sorular.
Dünyanın süper güçleri, bu soruların sorulmasına pek alışık değil.
Onlar buyuracak, dünya ona göre tanzim olacak.
Bu Türkiye, oyun bozuyor ve çok oluyor! Ahmet Davutoğlu da çok oluyor.
Evet, aynen bunlar konuşuluyor şu sıralar süper güç diplomasi koridorlarında...
Tayyip Erdoğan'a, Ahmet Davutoğlu'na nasıl kızdıklarını tahmin etmek zor değil.
Yalnız garip bir şey, bu Tayyip ve bu Davutoğlu, oyunun kurallarını biliyor. Dünya arenalarında çıkıp çatır çatır konuşuyorlar.
Ve "Kimin ne söylediğini çıkıp açıklarım" diyor bir dışişleri bakanı...
Bu, şayet olacaksa gizli diplomasiyi ahlak çerçevesi içinde ve insanlığın, dünyanın hayrına yürütme çizgisi...
Türkiye, diplomasiye "insanlığın ortak çıkarı" gibi bir hassasiyet getirmeye çalışıyor.
Bundan böyle dünyada, "Amerikan Başkanı buyurur, dünya hizaya gelir, Avrupa liderleri her şeyin belirleyicisidir" kuralı işlemeyecek.
Türkiye tüm bunları, dünya güçlerine meydan okuyarak yapmıyor. Bir "yumuşak güç" performansı sergiliyor. Türk Dışişleri, bir ipek böceğinin kozasını örme sabrı içinde çalışıyor.
Türkiye, bu diplomatik gayretinde başarılı olmalı.
Bu Türkiye'ye kazandıracak ama onun yanında tüm İslam coğrafyasına, tüm dünyaya kazandıracak.
Son söz: Dünya ile kumar oynamak istemeyenin, Türkiye'nin bu insani hamlesini doğru değerlendirmesi gerekiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.