Bu defa karaları yaktık!
Dilimizde karaları bağlamak diye bir tabir vardır. Bu ihdat veya yas tutma anlamında bir deyimdir. Lakin iki kara vardır. Birisi siyah anlamında karadır diğeri de kara toprak anlamında karadır ki, Araplar her ikisine de sevad derler. Sevad-ı Irak bu bağlamda yani kara toprak anlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla denizin mavisi karşılığında toprağa kara denmiştir. Gazze'ye yönelik Özgürlük Filosu da karaları yakarak Gazze'ye doğru denizde yol alıyor.
Tarihte iki önemli Ziyad vardır. Bunlardan birisi Ziyad ibni Ebihi'dir ki, Emevilerin ünlü komutanlarından birisidir. Diğeri de Tarık İbni Ziyad'dır ki Endülüs'ün fatihidir. 12 bin kişilik bir orduyla birlikte Endülüs karasına çıkmış ve geride kalan gemilerini de yaktırmıştır. Nedeni de, geri dönecek vasıtaları yok ederek Endülüs karasında tutunmaktır. Ve Tarık İbni Ziyad'ın gemilerden inerek karaya çıkan 12 bin kişilik nefere şöyle seslendiği rivayet edilir: Önünüz düşman ve arkanız deniz. Dolayısıyla denizi göstererek onların karada tutunmalarına ön ayak olmuş ve seçenekleri teke indirmiştir. Esasında sureta iki seçenek görünmektedir. Deniz ve kara. Lakin deniz vasıtalarını yok ederek seçeneğe teke indirmiştir. Başarmak ya da başarmak. Karada tutunmak ya da tutunmak. Geride başka bir seçenek bırakmamıştır. Özgürlük Filosu da Gazze'yi ambargodan halas etmek ve özgürlüğüne kavuşturmak için bu defa karaları yakmış ve tek seçenek olarak denizleri ve gemileri bırakmıştır. Dolayısıyla bundan dolayı gemileri yakmaktan sonra bu münasebetle karaları yakma deyimi üretebilir ve kullanabiliriz.
Bizi Antalya'dan uğurlayan dövizlerden birisi şuydu: İnancımız yelken dualarımız rüzgar olsun. Bu parolanın ışığında dua rüzgarına binerek ve inanç yelkeniyle Gazze'ye doğru açıldık ve yola çıktık. Yahudiler de 60-70 yıl önce aynısını yapmışlardı. İkinci Dünya Savaşı öncesinde ve sonrasında onlar da karaları yakarak gemilere binmişler ve Arz-ı Mev'ud'a dönmüşlerdi. O zaman Filistin onların Arz-ı Mev'ud'u idi. Şimdi ise aynı topraklar bizim Endülüs'ümüz ve Arz-ı Mev'ud'umuz. Nöbet sırası şimdi bizde. İşte nöbet devri gelen Özgürlük Filosu Avrupa'dan yola çıkarak Antalya'ya uğrayarak Filistin'e doğru nöbet devri için yola çıktı. Tarih tekerrürden ve nöbet devrinden ibarettir ki bu anlamda bir ayet-i celile de 'Tilke'l eyyamu nüdaviluha beynennasi' buyurulmaktadır. Zafer ve hezimet günlerini döndürür dolaştırırız. Yani yevmül leke ve yemün aleyke sırrı veya Filistin'de nöbet devri yeniden gerçekleşiyor. Milletlerin iniş ve çıkışları yeniden taksim ediliyor. Cennet zorluklarla bezendiği gibi zaferler de fedakarlıklar istemektedir. Fedakarlık veya kan ve can ve mal bedeli. 'Sulhu sükun istiyorsan cenge hazır ol' denildiği gibi barışın bedeli de kararlılık ve fedakarlıktır.
Bu gemi meçhule kalkan bir gemi değildir. Bu Gazze'ye giden gemidir.
Artık demir alma günü gelmişse zamandan,
Meçhûle giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyâhatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,
Bîçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayâtın ne de son mâtemidir bu!
Dünyâda sevilmiş ve seven nâfile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.
Sessiz Gemi şiirinde Yahya Kemal Beyatlı böyle der.
Bu gemi ise meçhule veya ölüme kalkmıyor. Bilakis dirilmeye ve diriltmeye kalkıyor. Tarihin mecrasında ve sapağında birçok bayrakla donatılan gemiler Gazze'ye gidiyor. Arapların ağızları dualı. Bütün katılımcı bayraklara selam durmakla birlikte yeni nöbet devrinde 'ay yıldızlı bayrağı yeniden Filistin'de göndere dikeceğiz' diye yolculuk duası ediyor ve gelecek rüyası görüyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.