Silah kartı

Silah kartı

İsrail katliamı, dün siyasilerin temel gündem konusuydu. Başbakan Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve MHP Lideri Bahçeli, grup toplantılarında krize bakış açılarını ortaya koydular.

En şaşırtıcı çıkış, Devlet Bey’den geldi. Böylesine kritik uluslararası bir krizde akil ve devlet adamı sıfatıyla “güç birliği” mesajı vermesi gerekirken, “aciz adam”, “hükümet bitmiştir”, “Türkiye uçuruma sürüklenmiştir” gibi ifadelerle yılgınlık ve karamsarlık pompalamayı tercih etti.

Daha da ötesi, belki farkında olmadan, İsrail’in Türkiye’nin karizmasını çizme ve siyaseti dizayn etme planını öğüttüğü değirmene su taşıdı.

Kemal Bey, ilk grup toplantısı olduğu için belki, heyecanlıydı, Deniz Bey’in kürsü hakimiyetinden çok uzaktı. Ancak İsrail saldırısına ilişkin mesajları makuldü. Hükümeti daha etkin dış politika izleme konusunda uyarıyordu. “Yoksa halka şikayet ederiz” dedi.

Bu yönüyle, muhalefet liderleri arasında çok ciddi anlayış farkı ortaya çıktı.

Her şey söylendi

Merakla beklenen asıl konuşma Başbakan Erdoğan’a aitti. Şili’den ayrılırken asıl mesajı grup toplantısında vereceğini söylemiş olması, bu konuşmaya ayrı bir önem kazandırdı. Konuşmayı bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, bir başbakanın İsrail’e söyleyebileceği en ağır sözcükleri seçti.

İsrail’in kanlı saldırısı için “her türlü laneti hak etmiş bir katliam”, “Pervasızca alçaklık” ve “devlet terörü” şeklinde yaptığı tanımlamalar yenilir yutulur cinsten değildi.

Başbakanın bu ağır ifadeleri kullanırken İsrail hükümetiyle İsrail halkını ayırt etmesi çok önemli bir detaydı.

Ayrıca, sorunu, “Türkiye-İsrail” değil “İsrail-İnsanlık Vicdanı” ikileminde formüle etmesi, krizden çıkış için BM, NATO gibi uluslararası platformları adres olarak göstermesi, İsrail’in hamisi ABD’yi uyarması devlet adamlığı tecrübesiydi.

Başbakanın özellikle “kararlılık” vurgulayan şu sözleri tarihi değerdeydi: “Türkiye yeni yetme, köksüz bir devlet değildir. Bir kabile hiç değildir. Kimse Türkiye ile aşık atmaya, Türkiye’nin sabrını test etmeye kalkmamalıdır.”

Buraya kadar tamam...

Sözün bittiği yer

Söylenmesi gereken her sözü, Türkçe, İngilizce ve Arapça adresine gönderirken, konuşmada eksik bir unsur vardı. Aslında herkesin zihninden geçen, belki de başbakan konuşurken merakla beklediğimiz o sihirli sözcük...

İsrail laftan anlamazsa ne yapılacak?
Başbakan konuşurken yanımda bulunan Radikal Ankara Temsilcisi Murat Yetkin’e şöyle dedim: “Başbakan finali şöyle yapsa nasıl olur: BM görevini yapmazsa ben yaparım...”

Yetkin, “Hayır” dedi, kendi çözümünü üretti: “En iyi final şöyle olur: Emri verdim, şu anda iki jetimiz İsrail’e doğru havalandı...”

Biraz espriyle harmanladığımız, ama herkesin “İsrail cezalandırılmalıdır” taahhüdünden hareketle, bu cezanın nasıl kesileceği sorusuna aradığı cevap, konuşmada yoktu.

AK Parti’nin önemli bir ismiyle konuştum, “Neden” diye sordum. Dedi ki: “Bundan sonrası artık sözün bittiği yerdir.”

Yani? Denmek isteniyor ki; ya İsrail söz dinler, ya anladığı dilden konuşulur.

Kritik zirve

Çok sayıda isimle görüştüm, anladığım kadarıyla, bu süreçte kontrollü bir kriz yönetimi sergilenecek. Tıpkı, Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkartıldığı dönemde olduğu gibi...

Ancak, bu yöntemin etkili olabilmesi, arkasındaki “silah” kartına bağlıdır. Eğer siz, sözün bittiği noktada gerekirse savaşı göze alabiliyorsanız, hazırlıklarınızı buna göre yapıyorsanız, muhatabınız da bunu biliyorsa, sonuç alırsınız.

Öcalan Suriye’den çıkartılırken alternatifli savaş planları hazırdı.

Bu sabah Başbakan Erdoğan, güvenlik zirvesini topluyor. Toplantıda Genelkurmay Başkanı ve MGK üyesi bakanlarla muhtemelen güvenlik birimlerinin temsilcileri de olacak. Onun için bu toplantı çok önemli.

Elbette bu zirveden bir savaş kararı beklenmiyor. Ancak, her türlü ihtimalin tüm yönleriyle ele alınacağı bir toplantı olacaktır.

Sözü, “kuru gürültü” olmaktan çıkartacak, “silah” kartının rengini, şeklini, usulünü belirleyecektir.

AK Parti’deki hava şu: İsrail’e bir şekilde fatura kesilecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi