Engin Ardıç

Engin Ardıç

İkinci Dünya Savaşı'na girmeliydik

İkinci Dünya Savaşı'na girmeliydik

Aramıza yeni katılan değerli bilim adamı ve yazar Süleyman Yaşar'ın zikrettiği şu cümle kulağınıza küpe olsun: "Eğer yeni...
Aramıza yeni katılan değerli bilim adamı ve yazar Süleyman Yaşar'ın zikrettiği şu cümle kulağınıza küpe olsun: "Eğer yeni dünya düzeninin kurucularından biri olmak istiyorsanız, dünyanın sorunlarıyla uğraşacaksınız."
Yok öyle hem kabuğuna çekilip hem de "yurtta şu, dünyada bu" diye politika üretmek...
İspanya ile, Brezilya ile, Rusya ile ortak adımlar atacaksınız. Oradan oraya koşacaksınız, seğirteceksiniz. Dışişleri Bakanı Türkiye'yi özleyecek, bir süredir ayak basamadığı için...
"Başbakan'ın taa Washington'da ne işi var" diye akılları sıra muhalefet yapan zavallı küçük insanlar da çatlaya çatlaya seyredecekler.
Türkiye, Özal'la başlayan "kabuğunu kırma" döneminde yepyeni bir aşamaya geçti.
Karşı çıkan, "memleketin dövizleri çarçur oluyor" zihniyetiyle bizi gene Kapıkule'nin bu tarafına hapsetmek isteyen zavallı küçük memur kafasıdır. Bu kafa Türkiye'nin hep elini kolunu bağlamıştır.
Fakat artık "otarşi" politikası, yani kendi kendine yetme, kendi yağıyla kavrulma politikası tarihe karışmıştır.
Bize cevap vereceği yerde satır arasında hakaret etmekten başka çare bulamayan sevgili dostumuz Zülfü Livaneli'nin deyimiyle "Ankara rejimi" bitmiştir.
Örneğin yeni rejim artık vatandaşlarına "kolay pasaport veren" ve onların yurt dışına çıkışlarını kısıtlamayan bir rejimdir. Dış politikayla ne ilgisi var mı diyorsunuz? O kadar çok ilgisi var ki, bir paranın arka yüzü gibi...
Dünyada söz sahibi olmak istiyorsanız, dünyaya "bulaşacaksınız"... Dünya meselelerine "fiilen müdahale" edeceksiniz.
Kalkıp Gazze'ye yardım götürmek ve İsrail ordusu tarafından öldürülmeyi göze almak da bunun bir yoludur, hem de onurlu bir yoludur.
İspanya İç Savaşı, 1936'dan 1939'a kadar iki yıl sekiz ay sürdü. Dünyanın dört bir yanından hem aydınlar, yazarlar, çizerler hem de sıradan insanlar, kendi ordusu tarafından saldırıya uğrayan genç İspanyol Cumhuriyeti'ne yardıma koştular. Dövüştüler, öldürdüler ve öldüler.
Öte yandan Alman ve İtalyan birlikleri de karşı cephede, faşistlerin safında çarpıştılar.
Onlar da öldüler ve öldürdüler.
Türkiye ne yaptı? Hiçbir şey.
Önce şaşırdı, İspanya'da "cumhuriyetçilerle milliyetçiler" çatışıyorlardı, nasıl işti bu? Biz hem cumhuriyetçi hem de milliyetçi değil miydik canım?
Sonra da ilgilenmedi. Dönüp bakmadı. Ankara böyle istiyordu. Bir tek Türk, Allah için, ilaç için bir tek Türk, İspanya'ya gitmedi.
Oysa taa 1871 yılında, Paris Komünü ayaklanmasında bile üç Türk vardı, o sıralarda Paris'te öğrenci olarak bulunan Reşat, Mehmet ve Nuri Beyler!
İkinci Dünya Savaşı'nda da çok ustalıklı bir denge politikası izledik, savaşa girmedik, değil mi? Oysa girdik, ama iş işten geçtikten, savaşın sonu belli olduktan sonra ve yalnızca "kâğıt üzerinde"...
Çünkü Almanya'ya savaş ilan etmemiş olan devleti yeni kurulacak Birleşmiş Milletler'e almıyorlardı. (BM, "global" bir topluluk değil, "Almanya'ya karşı çıkmış ülkeler" topluluğudur.)
Niçin, göstermelik de olsa, bir tümen düzeyinde de olsa, hiçbir Türk birliği çarpışmamıştı, örneğin İtalya'da, Polonya ve Çek birliklerinin yanında? Niçin hiçbir Türk kuvveti Batı Trakya'ya yürüyüp Yunan halkının yardımına koşmamıştı?
Yunan halkının elinden o zaman tutsaydık, sonradan Kıbrıs sorunu çıkar mıydı? ("Oraları alsaydık" gibi bir yaklaşım içinde değilim, yanlış anlaşılmasın.)
Çok değil beş sene sonra Kore'ye asker göndermek için yırtınacak Türkiye, niçin "vakitlice" demokrasinin ve özgürlüğün safında, ezilen halkların yanında yerini almamıştı? O zaman Stalin bizden o kadar kolaylıkla toprak ve üs isteyebilir miydi, kendi müttefikinden?
Kokmayacaksın, bulaşmayacaksın, sonra da sana bulaştıkları zaman ağlamaya koyulacak ve gidip Amerika'nın kucağına oturacaksın...
Şimdi de "Araba çoraba" iğrenerek bakacak ve sonra da "Ortadoğu'yla ne ilgimiz var yahu" diye şaşacak mısın?
Unutma, Türkiye artık Somali'ye, Bosna'ya, Afganistan'a "asker gönderen" bir ülkedir.
Bitti sizin rejim, bitti... Baksana, artık sakallıları ve başörtülüleri bile Orduevi'ne sokuyorlar.
Her şey değişti, sen uyu..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Engin Ardıç Arşivi