İsim “barış”, amaç savaş

İsim “barış”, amaç savaş

Emperyalizm, her zaman olduğu gibi Annapolis Konferansı’nda da isim ve kavramların yanıltıcılığından yararlanıyor. Kendisinin insanlık dışı saldırılarına, vahşi savaşlarına gerekçe oluşturmak istediğinde sürekli “terör” kavramına başvuruyor. Savaş, saldırı, vahşet ve işgal yoluyla gasp edilenler üzerinde kurulan gayrimeşru hâkimiyeti meşrulaştırmak, hakları gasp edilenlere bu hâkimiyeti tanımaları için dayatmada bulunmak istediği zaman da “barış” kavramından yararlanmaya çalışıyor. Önce çalıyor, gasp ediyor, işgal ediyor, sonra da “Gel şu çaldıklarımın bana ait olduğunu kabul et, seninle barışalım ve bu mesele de bitsin” diyor. Oysa çalınan, işgal edilen, gasp edilen şey kutsal vatan toprağıdır. O toprak üzerindeki hâkimiyet de gayrimeşrudur. Böyle bir hâkimiyetin meşru kabul edilmesi her şeyden önce fıkhî olarak caiz değildir. Vatanları işgal edilenler de tabii ki barışa karşı değiller. Tam aksine onlar barışı, işgalcilerden daha çok istiyorlar. Hatta işgalcilerin “barış” istedikleri iddiası tamamen aldatmaca ve oyun, vatanları işgal edilenlerin bu konudaki talepleri ve arzuları gerçekçi ve samimidir. Çünkü kendi öz vatanlarında barış ve huzur içinde yaşamak onların en büyük arzularıdır. Ama onların arzuladıkları barış adil bir barıştır. Yani her hak sahibine hakkının iade edilmesi, adaletin yerini bulması, hukukun icra edilmesi suretiyle gerçekleştirilecek barıştır. Türkiye’de uluslar arası Siyonizmin sözcülüğünü yapan birtakım medya organları da Filistin toprakları üzerindeki gayrimeşru işgale karşı sürdürülen haklı direnişi karalama faaliyetlerinde kavramların yanıltıcılığından yararlanmaya çalışıyorlar. Hepimizin bildiği üzere Türkiye’de tüm okullarda çocukların zihinlerine işlenen, askerliğin temel dinamiği olarak değerlendirilen en önemli husus vatanın kutsallığıdır. Bizim için vatan kutsal da Filistinliler için değil mi? Yeri geliyor, Filistin halkını kötülemek amacıyla topraklarını sattıkları yalanına başvuruyorlar. Yeri geliyor, o insanların topraklarına sahip çıkmalarını “barış”ı engelleme olarak gösterip dünyanın haksız ve insanlık dışı baskılarına, Siyonist işgalin devamına gerekçe oluşturmaya çalışıyorlar. Son çıkardığı savaşlarla Irak ve Afganistan topraklarını kan denizine çeviren, Somali’de yaktığı fitne ateşinin söndürülmesine fırsat vermeyen, Lübnan’da yeni bir fitnenin altyapısını oluşturabilmek ve böylece bu ülkeyi tekrar ateş çemberine alabilmek için uğraşan, Tel Aviv’e gönderdiği özel fitne generali Keith Dayton vasıtasıyla önemli karışıklıklar çıkaran ABD’nin, yaptığı bir faaliyet için “barış” gerekçesine başvurmasının ne kadar gerçek dışı ve samimiyetten uzak olduğunu hepimiz tahmin edebiliriz. İşgalci Siyonist devlet ise Annapolis toplantısının başlamasına saatler kala Gazze bölgesine yönelik yeni kara ve hava saldırıları gerçekleştirerek yeni cinayetlere imza attı. Yani işgal devletinin başbakanı Olmert, “barış” ninnilerine kanıp Annapolis Konferansı’na giden Arap ülkeleri liderlerinin karşısına elleri kanlı çıkmakta ısrarlıydı. Bu durum karşısında söz konusu konferansın Ortadoğu’da yeni bir barış sürecinin başlatılması için önemli olduğunu iddia edenler acaba kimi kandırıyorlardı? “Uluslar arası toplum” diye yutturulan çağdaş hâkim güçlerin, siyasi tercihlerini onların hesaplarına paralel bir şekilde yapmamaları sebebiyle Gazze’de bir buçuk milyon insanı her taraftan kuşatmaya aldıkları sırada Annapolis’te güya “Ortadoğu’da Barış Konferansı” düzenleniyor. Emperyalizmin ve onun himayesindeki Siyonist işgalcilerin kuşatması sebebiyle tedavi için Gazze dışına çıkamayan hastalar birbiri ardından hayatlarını kaybediyorlar. İnsanlık için utanç verici bu vahşetin yol açtığı manzarayı bölgedeki BM (UNRWA) okullarında görev yapanlar bize aktarıyorlar. Söz konusu görevliler, uluslar arası ambargo sebebiyle yiyecek bulamayan çocukların çoğunun sabahları karınları aç halde okullara geldiklerini söylüyorlar. Gazze’de sayıları yüz binleri bulan bu çocuklar sabah kahvaltı edemeden okullarına giderken, Bush’un güdümünde gerçekleştirilen toplantıda güya “barış” masası kuruluyor ve üzeri bin bir çeşit yiyecekle süsleniyor. Ama içki servisi yapılmıyor. İnsanlık dışı ambargo yüzünden Gazze’nin çocukları ekmek bulamazken Olmert’in kanlı ellerini sıkanların masalarında bir şarapları noksanmış! Toplantıya katılanların hiçbiri bir buçuk milyon insanın ızdırabını dile getirme cesareti gösteremezken bu pısırıklıklarını acaba masalarına şarap konmamasını sağlayarak mı örtmeye çalışıyorlar?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi