Hükümetin Alevi açılımı
AK Parti hükümeti, Alevilik konusunda radikal sayılabilecek bir açılım için kolları sıvamış görünüyor. Açılımla ilgili çalışmalar, daha ziyade, AK Parti’nin araştırmalarıyla tanınan yazar milletvekili Reha Çamuroğlu’nun koordinatörlüğünde yürütülüyor. Öngörülen açılımın birtakım temel ayakları var; Cemevlerine ibadethane statüsü kazandırılması, Dede ve Zakirler için 3000 dolayında kadro açılması, Aleviliğin Diyanet dışında (veya belki de içinde) ayrı bir çatı altında kurumsallaştırılması gibi. Ayrıca İstanbul ve Ankara’da dergah olabilecek çapta iki büyük cemevi açılması, hükümetle Alevi toplumu arasındaki ilişkileri koordine etmek amacıyla 40 kişilik bir kurul oluşturulması, TRT’nin Ramazanlarda, Cuma günlerinde vs gerçekleştirdiği dini yayınların benzerinin, Aleviliğin ritüelleri göz önüne alınarak da düzenlenmesi gibi birtakım tali boyutları da söz konusu. Bunlar, Cumhuriyet dönemi içinde Aleviliğin serencamı göz önüne getirildiğinde, gerçekten son derece köklü ve ileri adımlar. Ancak Türkiye şartlarında ve meselenin iç içe geçmiş siyasi, sosyal ve teolojik boyutlarının büyüklüğü düşünüldüğünde, böyle bir açılıma niyetlenmek dahi, yığınla tartışma ve sorunu da beraberinde getiriyor. Nitekim açılımı sosyal bir yaraya neşter vurulması yönüyle destekleyen birtakım Aleviler, sıra teolojik boyuta geldiğinde, bu tür bir düzenlemenin Aleviliğin ruhuna ters olduğunu söylüyorlar. Açılıma sırf siyasi mülahazalarla karşı çıkan ya da destek olanlar da var. Kimisi bunun siyasi iktidarın oy avcılığına dönük bir atraksiyonu olduğunu iddia ediyor, kimisi devlet güdümlü bir Alevilik oluşturulmak istendiğinden yakınıyor, kimisi de uzun süredir kanayan ve dahası AB tarafından da sürekli kaşındığı ve kaşınacağı için büyük güvenlik sorunları doğurma potansiyeline sahip bir sosyal yaranın iyileştirilmesi olarak görüyor. Ne yandan bakılırsa bakılsın; meselenin kağıt üzerinde durduğu gibi durmadığı açık. Bir kere Alevilik denildiğinde homojen-yekpare bir kitleden söz edilemiyor. Bazı dernek ve vakıflar, Aleviliği, Sünnilik gibi İslâm’ın bir başka yorumu, bir başka kolu, bir başka versiyonu ya da bir başka mezhebi gibi ele alırken, Pir Sultan Abdal Derneği Başkanı Kazım Genç gibi daha farklı düşünenler, Aleviliğin İslâm’dan da bazı etkiler taşımakla birlikte İslâm’ın dışında ve ayrı bir inanış türü olduğunu savunuyorlar. Hele işin içine bir de laiklik girdiğinde, tartışmalar daha da farklı bir mecra, derinlik ve yoğunluk kazanıyor tabii. İlkesel açıdan bakıldığında laik bir ülkede Diyanet’in varlığı, hem laikliğin hem de dinin kendi argümanları açısından kolay izah edilebilir bir şey değil. Diyanetin varlığı, değişik inanç gruplarına mensup yurttaşlarının dini özgürlüklerini rahatça yaşayabilmeleri için asayiş ve hukuk teminatı sağlamakla ödevli bir devlet anlayışı yerine, “dini hayatı düzenleyen, kontrol ve finanse eden, müdahaleci ve taraflı devlet” anlayışını simgeliyor. Zaten genelde de Diyanet-laiklik ilişkisi, “ilkesel” açıdan değil, “Türkiye’nin özel şartları” öne sürülerek anlamlandırılmaya ve savunulmaya çalışılır ülkemizde. Tartışmalar bunlarla da sınırlı değil tabii. Açılımın cemevlerini “dini mekan” sayması, Sünni İslâm yorumunun doğurduğu tarikatlar ve bunların dergahlarıyla ilgili de benzer düzenlemeler yapılıp yapılmayacağı tartışmalarını gündeme getiriyor. İnanç alanında yapılacak bir düzenlemeyi sadece Alevilikle sınırlamak birçok açıdan yetersiz ve tartışmalı kalacak gibi. Kuşkusuz Alevi toplumunun yıllardır süre gelen sorun ve sıkıntıları izale edilmelidir, ancak bu sorun, ülkemizde inanç alanında yaşanan genel sorundan bağımsız ve eklektik bir bakış açısıyla çözülebileceğe de benzemiyor. Birtakım açılımlarla belki Aleviliğin sosyal boyutta yaşadığı birtakım yaralar sarılmış olur ama Türkiye’de din-devlet ilişkileri bağlamında yaşanan bütüncül sancının izalesi için daha makro ölçekte açılımlara ihtiyaç var. münaşaka BBP Genel Başkan Yardımcısı Remzi Çayır, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Wilson’un, büyükelçilikte bazı Güneydoğu milletvekilleriyle toplantı yapmasını eleştirerek, “ABD, Türkiye’nin içişlerine karışıyor” demiş. Gerçekten mi karışıyor? Halbuki hiç yapmazdı!.. sözünözü Bir hastalık için çok sayıda çözüm öneriliyorsa, tedavi edilemeyeceği anlamına gelir. (Anton Çehov)