Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Bir de ‘çıldıran adam’ çıktı başımıza

Bir de ‘çıldıran adam’ çıktı başımıza

Son zamanlarda ne çok “çıldırdı” haberi okudum... Ne zaman internet sitelerine girsem, mutlaka böyle bir haberle karşılaşıyorum: “Falanca gazeteci ve akademisyen hanım, katıldığı televizyon programında adeta çıldırdı...”

Hep de aynı kişiden söz ediliyor.

Hayır, isim vermeyeceğim.

Niyetim, isim üzerinden giderek “deşifrasyon” yapmak değil. Bir anlayışı, bir yaklaşımı, bir tutumu anlamaya çalışmak.

Bir hanım var...

Bu hanım, arada sırada televizyon programlarında karşımıza çıkıyor.

Konuşuyor, yorumlar yapıyor, bağırıyor, çağırıyor, muhatabına fırça atıyor, bazen sesini alçaltıyor ve “anlayışlı partner” hüviyetine bürünüyor, bazen olmadık muziplikler yapıp espriler patlatıyor, bazen yapılan esprileri görmek istemiyor... Ama sonunda mutlaka “zıvanadan” çıkıyor.

Ertesi gün okuyoruz: “Hanım canlı yayında yine çıldırdı.”

Kendisi, değerli bir akademisyen, “hakkaniyetli” çıkışları olan bir solcudur. Solcu mudur, tam emin değilim ama “solculuğunu” çok gözümüze soktuğu için biz onu öyle kabul ediyoruz.

Bir gazetede yazmaktadır aynı zamanda.

Bir gazeteciden daha fazlasıdır.

İyidir, hoştur.

Fakat, bu iyi, hoş ve değerli hanım, bazen olmadık tuhaflıklar yapıyor... Me

sela, “sosyalist” kimliğini unutup darbecileri anlayan ve kollayan yazılar yazabiliyor... Hiç yeri ve sırası değilken, üstelik ortada İsrail Deniz Kuvvetleri’nden andaç 9 cenaze varken, “Türkiye’deki antisemitik rüzgarlardan korktuğunu” beyan edebiliyor... “İç tehditsiz güvenlik konsepti olamayacağını” öne sürebiliyor... Türkiye’deki darbe karşıtlığını, “ergen çocuğun babaya isyanı”na benzetebiliyor...
Mümkündür.

Herkes her şeyi yazabilir, herkes bir bakışı temellük edebilir.

Fakat, insan niçin çıldırır?

Niçin düşüncesini daha sakin, daha suhuletli, daha anlaşılır bir dille anlatmaz da, “çıldırma” yolunu seçer? Daha doğrusu, çıldırarak ya da “çıldırma hakkını” kullanarak muhatabı karşısında “haklılık” elde etmeye çalışır?

Bir “hak” mıdır bu?

Bahşedilmiş bir pozisyon mudur?

Bir sınıfa, bir zümreye, bir obaya özgü davranış biçimi midir?
Üstünlüğün belgiti midir?

Nedir?

Dün bir televizyon kanalında, değerli hanım akademisyenin çok değer verdiği ve “Herkesler uyurken, onu ilk ben keşfedip köşemde yazdım” dediği ünlü siyaset bilimci Arato’yu izledim.

Evet, yine Arato...

Referandum tarihi yaklaşıyor ya... Anayasa değişikliği paketi Anayasa Mahkemesi’nde bekliyor ya... “TBMM olası iptal kararını yok sayarak yoluna devam etsin” şeklinde yorumlar yapılıyor ya... Şimdiden kaos senaryoları yazılıyor ya...

Bulmuşlar Arato’yu, konuşturuyorlar.

Allah için Arato da hakkını veriyor, kendisini bulup konuşturanları mahcup etmiyor; “Anayasa mahkemesi, değişiklik paketini derhal iptal etmelidir” diye bol keseden atıp tutuyor.

Bir ara sunucu çocuk, “Sizin için Ergenekon uzantısı diyorlar Sayın Arato, ne diyorsunuz?” şeklinde bir soru sordu.

Ne oldu, biliyor musunuz?

Sakin güç Arato gitti, bağırıp çağıran “hırçın” Arato geldi...

Bu sabah baktım, internet siteleri haberi patlatmış: “Bu kez Arato çıldırdı...”

E, çıldırsınlar bakalım...

Bu da bir “dil”dir...

Haklının dili karşısında çıldırmayıp da ne yapacaklar!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi