Fotoğrafa bak da konuş...
Hadi Fehmi Koru’ya yüklenelim, Ali Bayramoğlu’nu hedef gösterelim, Şamil Tayyar’ın o bilgilere nasıl ‘ulaştığını’ sorgulayalım da, zahmet olmazsa ortadaki fotoğrafı da görelim.
Fotoğraf çok net:
Ne zaman ‘icra organı’na yönelik bir nümayiş olsa, eğitim-öğretim işleriyle ilişkisini çok merak ettiğimiz rektörleri, ellerinde ‘Ordu göreve’ pankartlarıyla yürüyüş kıtası halinde görüyoruz.
Kim tutuşturuyor o pankartları ellerine?
Paşamın ‘sivil toplum örgütü’ dediği müseccel dernek mi?
Bu derneğin, ‘Ayışığı’ ve ‘Sarıkız’ darbe girişimlerinde halkın önüne düşmesi istenen (hatta ‘halkı sokağa dökmeli, psikolojik savaşın tüm unsurlarını kullanmalı’ denilen) dernekle ilişkisi var mı?
Nokta dergisi, ne olmuştu da, kendisini kapatmak zorunda kalmıştı?
Danıştay tetikçisi olarak bilinen ve ‘Yeni Tanin’in ‘şeriatçı cani’ diye pazarladığı katilin, ismi Susurluk skandalıyla gündeme gelmiş birtakım eski devlet büyükleriyle sürekli yan yana, kol kola görülmesi neye işaret etmektedir?
ümraniye çöplüğünde bulunan ‘devlet malı’ bombalar neyin nesidir?
Hrant Dink nasıl bir tertiple öldürülmüştür?
Malatya’daki cinayet şebekesi, ‘insan boğazlama’ cesaretini nerden almıştır.
Daha da önemlisi, Cumhuriyet gazetesine atılan bombaların menşei niçin merak edilmektedir? Bombalama hadisesinin mağdurları neden bu merakı göstermemektedir?
Bu sorular, bizi, Deniz Baykal’ın ‘yoktur böyle bir şey’ dediği bir örgütlenmeye götürmüyor mu?
Tamam, operasyon kör topal yürütülmüş ve olayla ilişkisi dolaylı kişilere bazı haksız isnatlar yöneltilmiş olabilir.
İlhan Selçuk’un gözaltına alınma şekli de yanlış ve haksız olabilir.
İyi de, yok mudur böyle bir örgütlenme?
Baykal, ‘Ergenekon bir bombadır. Nerede patlayacağını bilemeyiz’ diyor.
Sonra da parlamentoyu, ‘Anayasayı tağyir’le suçluyor.
Danıştay saldırısıyla ilgili düşüncelere de, son derece kesin.
İşin içinde, sıradan bir ‘irticai kalkışma’ arıyor. Danıştay tetikçisinin kimlerle aynı karede yer aldığını merak dahi etmiyor. Hele, Cumhuriyet gazetesine atılan bombalarla hiç ilgilenmiyor. O bombaları sevk eden iradenin, Danıştay saldırısıyla da ilişkili olabileceği hiç göz önüne almıyor; ortada onca delil, onca itiraf, onca görüntü olmasına rağmen...
Hadi bunları anladık da, parlamentoya ‘anayasayı tağyir’ suçu atfetmesi ve hükümeti darbeyle korkutmasını nasıl yorumlayacağız?
Ne yani, anayasadan antidemokratik hükümlerin çıkarılması ve gerektiğinde referanduma gidilmesi ‘laikliğin oylanması’ anlamına mı geliyor?
Bu parlamento hiçbir şey yapamayacak mı?
Sakıt yasaları değiştiremeyecek mi?
Daha da önemlisi, siyaset kurumu kendisini ‘talepler’ temelinde örgütleyemeyecek mi?
Hem, ne demek ‘Şimdi daha güvenle söylüyorum. Anayasaya yönelik tağyir girişimi daha ciddi gelişmelere yol açar?’
Nedir ‘daha ciddi gelişmeler’den kasıt?
Ne olur?
Darbe mi olur?
Bir siyasetçi, üstelik ‘solcu’ ve ‘demokrat’ olduğunu iddia eden bir siyasetçi, parlamenter sisteme karşı olabilecek kötü şeyleri, ortadaki fotoğrafa bakmadan, bu kadar ‘güvenli’ ve ‘gizli memnuniyet’ bildiren bir dille mi ifade etmeli?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.