Parayı uçlan parayı
Aydın Doğan'ın ve Zafer Mutlu'nun bazı uşakları, genel olarak da "CHP medyası" denilen yayın organları, "yabancı uzman görüşü" severler...
Hele bu uzman "Türk hükümetini eleştirirse" görüşleri tadından yenmez.
Hemen sazan gibi üstüne atlayıp "iktibas ederler", bu da kesmez, dış haberler servisinden "lisan bilen" bir kız bulup görevlendirirler: Git şu adamla konuş, birinci sayfadan verelim...
Yabancı Türkiye uzmanı Türkçe bilmese de olur, nasılsa kız İngilizce bilmektedir!
Dış haberler servislerinde keşke bir de Fransızca bilen kız çalıştırsalardı...
Çünkü o zaman kız geçen gün çıkan "Le Nouvel Observateur" dergisini tararken Türkiye uzmanı Jean-François Bayart'ın demecine rastlayacaktı. (Belki bu suretle matbuat cahilleri şu derginin adını "Nouvelle" yazmamayı da öğreneceklerdi!)
Ama kızcağız hayal kırıklığına uğrayacaktı, çünkü özene bezene yaptığı çeviri gazetesinde yayınlanmayacak, akıntıya kürek çekmiş olacaktı.
Çünkü efendim, bu Fransız uzman Türk hükümetine saldırmıyor. Aydın Doğan ve Zafer Mutlu'ya hükümeti devirmekte hiçbir yararı dokunmaz.
Ben de bildiğiniz gibi hükümet yandaşı, iktidar yalakası, dönek, liboş ve de vatan haini olduğum için adamın söylediklerini buraya aktarayım dedim.
Bakalım neler demiş, CNRS kuruluşu araştırma müdürü Jean-
François Bayart? (Yok efendim, Celal Bayar'ın akrabası değil, korkmayınız.)
Diyor ki, "İsrail-Türkiye ilişkilerinin bozulmasında yeni bir eşik aşılmıştır. Fakat Erdoğan İsrail devletini değil, İsrail'de iktidarda bulunan koalisyon hükümetini suçluyor. Bunun, bir Ahmedinejad'ın kışkırtmalarıyla hiçbir ilgisi yok! İsrail ordusunun dokuz Türk'ü öldürmüş olduğunu da unutmayalım. Ankara'nın İsrail'le askeri işbirliğini nasıl sürdürebileceğini görmek zor, bu ülkenin PKK'yı gizlice desteklediği kuşkuları varken... Kudüs ve Arap-İslam dünyası arasında arabuluculuk girişimlerini sürdürmesi de zor... Bu olayda kaybeden taraf İsrail oldu. Bölgedeki tek dostunu kendinden uzaklaştırdı. Bu dost şimdi Tahran, Şam ve Iraklı Kürtler'le ilişkilerini düzeltme yolunda...
Türk diplomasisi 'Yeni Osmanlı' değildir. Bölgesel bir 'ulus-devletler' sistemiyle uyumludur, yeniden kurulacak bir imparatorluk sistemi peşinde koşmuyor. Doksanlı yıllarda Yugoslav iç savaşında takındığı tavır bunu kanıtladı. Türkiye bölgesel bir güçtür. Fakat Ermenistan'la barışma çabaları, mali kriz içinde bulunan Yunanistan'a verdiği destek, Türkiye'nin dış politikasındaki 'Müslüman' boyutunun ikinci derecede geldiğini gösteriyor. Türkiye, İran'la nükleer takas anlaşmasında gösterdiği gayret ve Afrikalı ve Latin Amerikalı yöneticilerin bu ülkeyi ziyaretleriyle bir 'global güç' olmak istediğini kanıtladı. Bu proje, Avrupa Birliği'ne girme çabasının yerine geçiyor değildir. Kaldı ki bu giriş eski cazibesini de kaybetmiş durumdadır. AB, yetmiş milyon Türk'ü küçümseyerek ciddi bir risk aldı: Yükselmekte olan ülkeleri yeni bir bağlantısızlık ya da bir Putin veya bir Ahmedinejad tarzı milliyetçiliğe itme riskini...
İş henüz oraya varmış değil. Ama Sarkozy'nin politikasının da sonu yok. Fransa'nın hatası, Türkiye'nin AB içinde 'Amerika'nın Truva atı' olacağından korkması oldu. Ama NATO şemsiyesi altında bile bu ülke hiçbir zaman köpek olmamıştı! 2003 yılında Irak savaşına katılmayı reddetmemiş miydi? Türkiye çok akıllı bir oyuncu. Tıpkı Fransa'nın 'Avrupa gücü' anlayışı gibi bir konum peşinde."
Evet, bu adamın söylediklerinden hiçbir ticari çıkar sağlayamayız. Öyleyse yayınlamayalım. Ne yapalım? Biz dönüp Mustafa Sarıgül'ü yıkayalım yağlayalım.
Ne büyük adammış, CHP için kendini feda etmiş...
Bunu yazacak çakal çok da, yutacak ahmak var mı acaba?
Onlar kendi bildiklerinden geri durmasınlar, ben de sorumu yeniden sorayım: Büyük devlet adamı, büyük solcu Sarıgül... Parti kuracağım diye topladığınız paralar ne oldu?
Sen de oku Hikmet
Hayır, İlhan "abinize" özür borcum yok. Ben sizin arkasına sığındığınız o saçma tüzüklere karşıyım. Cahil ve salak değilsin, nasıl oldu da anlayamadın?
"Basın şeref kartı sahipleri, sendikacılar, yönetim kurulu üyeliği yapmış kişiler, resmi okul müdürleri vb. öldükleri zaman Türk bayrağına sarılabilirler"...
Sürekli sarı basın kartı sahipleri, yönetim kurulu üyesi olmayan daha alt düzey yöneticiler, resmi değil de özel okul müdürleri adam değil mi? Onların ne günahları var? Örneğin belediye reislerine yazık değil mi? Sendikacının ne ayrıcalığı var? Patronu niçin sarmıyorsunuz? Gürbüz Çapan'ı saracak mısınız?
Türk bayrağı hepimizin, böyle ayırımlar yaratmaya kimin ne hakkı var?
Bunu demek istemiştik, niçin uyuzluk kusuyorsun?
Geri verecek misiniz, yoksa siz de bazı şakşakçılarınız gibi "hayır kurumlarını" mı düşünüyorsunuz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.