Geçmişten Günümüze
Bugün eskiden söylediklerimi bugüne taşıyarak ülkemizdeki gelişmelerin köklerini araştıracağım. 11 Mart 1991 de Zaman gazetesinde yayınlanan bir söyleşimde şöyle bir ara başlık var: IRAK BÖLÜNECEKTİR. Arkasından” Amaç Irak’ın yeniden ABD ve SSCB’nin çıkarlarına karşı koyabilecek bir potansiyele erişmesini engellemektir. Bu bölünme Arap unsurlarla Arap olmayan unsurlar, yani Kuzeyde Türk ve Kürtlerin Araplardan ayrı, bir ölçüde bağımsız bir devlet kurmaları muhtemeldir.”
Daha önce 13 Ocak 1991 de Nokta Dergisinde yayınlanan bir söyleşide ABD’nin Irak’ı yenilgiye uğratması halinde hesabı ne olabilir? Sorusuna şu cevabı veriyorum:” Bu takdirde Ortadoğu’da en güçlü merkez Türkiye olacak ve bu merkez Sovyetlerle ABD’nin yanında yer alacak. Böyle bir Türkiye toprak işgali yoluyla değil ama siyasi hakimiyet yoluyla çevresindeki nüfuzunu genişletecek.
Bu analiz Birinci Körfez Savaşı sürecinde yapılmıştı ama gerçekleşmedi. Bana göre Irak’ın işgali gerçekleşmeyen bu projeyi yürürlüğe koymak amacı taşıyordu ve ciddi hiçbir gerekçe olmadan Irak işgal edildi. Türkiye bugün bölgesel bir güç olma yolunda ilerliyor ve Kuzey Irak’ın Irak’la tüm maddi ve manevi bağları kopuyor ve ayrılma kaçınılmaz hale geliyor.
Bunlar söylemekteki amacım ülkemizdeki siyasi tartışmaların seçim kazanmayı hedef alması ve karşılaşacağımız sorunların gündeme gelmemesidir. Ayrıca dünyaya yön veren ülkelerin, siyasi iktidarlardan bağımsız, uzun vadeli projelerinin olmasıdır. Türkiye’de siyaset yapanlar sorun olarak görülen meseleleri çözeceğini vaat eder ama hangi yolu izleyeceğini kimse bilmez. İktidara gelenler önceden planlamadıkları projeleri günün koşullarına göre belirler ve bunların doğru olduğunu savunurlar. Başarı yapılanların dünyadaki şartlarla uyumlu olmasından kaynaklanır.
Stratejik analiz yapılmaz. Mesela AB belirli hukuki ve ekonomik kurallara uyan bölge ülkelerinin birlikteliği olarak algılanır. Bu yaklaşım, stratejik hesap yapılmaması birliğe üye olmamız bir yana projenin gerçekleşmesini bile engelleyecek sonuçlar yaratabilir.
Bugün tartışılanlara bakılırsa bölgenin kaderini belirleyen en önemli aktörlerden biri de PKK ve onun yaptığı eylemlerdir. Bölgede stratejik çıkarları olan büyük güçler Kandil dağından gelen mesajlarla uğraşır, terör eylemlerinden etkilenirler. Bu yaklaşım kişilerin gururunu okşar. Küçük bir örgüt devlere kafa tutar ve bunları kamuoyuna yansıtan, eleştiren kişiler halkı yönlendirdiğini düşünür ve bilmez ki yazdıkları projeye zarar verecek olsa eline kalemi alamaz.
İktidarın halka dayanması gerektiğine hiçbir itirazım yok ama tek hedefin seçim kazanmak ve tüm söylemlerin bu hedefe ulaşmak olmasını yadırgıyorum. Bu da entelektüel boyutumuzun iktidara hizmet etmekle ya da ona haklı ya da haksız en ağır eleştirileri yöneltmekle sınırlı olmasına neden oluyor. Eğer biri çıkar daha geniş bir açıdan bakarsa söyledikleri var olan sınırların içinde yorumlanarak genel eğilime uygun hale getiriliyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.