Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Mehdi mi, kukla mı?

Mehdi mi, kukla mı?

Arap dünyasında fart yani aşırı derecede bir Erdoğan muhabbeti var. Bu sevgi sağlıklı mı, değil mi? Bunun tümden olmasa da bazı haklı nedenleri olabilir. Son dönemlerde kurumsal olmasa da psikolojik ve hatta şahsi zeminde Filistin davasını sahiplenmede ve Arap Türk ilişkilerinde bir gelişme seyri yakalandı. Bunda elbette ki Erdoğan ve hükümetinin bir payı var. Geldiğimiz nokta istenilen ve tatmin edici bir düzeyde mi yoksa bu girişimlerin önü kapalı mı? AKP hükümeti, İslam dünyasına açılmayı maslahatları arasında görüyor. Lakin bunu kurumsal bir yapıda ilerletmeyi de pek düşünmüyor. Bundan dolayı da hükümet üyeleri eksen kayması değerlendirmelerine katılmıyorlar. Bununla birlikte Filistin davası mihver dava olduğundan 'verbatim' düzeyde yani sözel düzeyde bir ilgi bile Arapları coşturmaya yetiyor. Bu böyle. Bununla birlikte, Arap dünyasında az ve nadir de olsa Erdoğan karşıtı odaklar da var. Daha doğrusu Erdoğan'a doktrinel düzeyde mesafeliler ve onun ötesinde müteharrik bizzat olduğuna kuşkuyla bakıyorlar. Erdoğan'a mesafeli zümrelerden birisi de Türkiye'de ve dünyada zaman zaman adından söz ettiren Hizbu't-Tahrir örgütü geliyor. Bu defa Lübnan'a gidişimizin asıl nedeni Le Bristol Otel'de yaptıkları çağdaş sorunlar karşısında Hizbu't -Tahrir'in cevaplarıydı. Türkiye'den Ahmet Varol ve benim gibi bazı gazeteci ve yazar arkadaşları da davet etmişlerdi. Elbette birçok dünya ülkesinden de katılım vardı. Ürdün'den Leys Şebilat benim de görmek istediğim ve daha önce göremediğim şahsiyetlerden birisidir. Bu vesile ile Le Bristol Oteli'nde tanıştık, görüştük.

Konferans, 18 Temmuz günü (2010) çok büyük güvenlik önlemleri altında başladı. El Hamra'ya bitişik sokaktaki otelin girişleri bile polis ve asker tarafından tutulmuş ve bizim de sokakta pek eğleşmememiz tembih edilmişti. Adeta etraf polis ve asker kaynıyordu. Otele giden yollar tamamen tutulmuştu. Acaba bunu neden yapıyorlardı? Zira Hizbu't-Tahrir'in literatürü sert olsa da şiddete bulaşmış bir örgüt değil. İşi bu kadar sıkı tutmaları bana biraz tuhaf geliyor! Bunun daha geniş perspektiften analiz edilmesi gerekir. Lakin konferans iptal ile icra arasında gidip gelmiş olmalı ki Maan Beşşur ve Hizbullah temsilcileri destek için bir müddet dahi olsa Le Bristol Oteli'ne uğramışlardı. Onlar, Hizbin fikirlerini paylaşmasalar da fikrini ifade edebilmesinden yanaydılar. Dayanışma gösterileri de bu anlama geliyordu. Gazeteler Hizbin konferansına katılımın 500 civarında olduğunu yazdılar. Hilafet meselesini önceleyen Hizbu't-Tahrir'in söz konusu toplantısı engellenmek istenmesine rağmen zamanında yapılmıştır. Gazeteler, ABD'nin konferansın iptali için Lübnan hükümetine baskı yaptığını yazdılar. Türk hilafetini şer'i ve tam hilafet olarak nitelendiren Hizb o günden bugüne meşru bir hükümet tanımıyor ve söz konusu toplantıyı da hilafetin kaldırılmasının 89'uncu yılında gerçekleştirmiştir. Bir taraftan emperyalistlerle ve işgalcilerle mücadele edilmesini isterken diğer taraftan da kukla yönetimlerin devrilmesini de istemektedir. Lakin bunun yöntemini muğlak bırakmaktadır. Türkiye'den hatırı sayılır bir katılımcı vardı ve Hizip liderleri Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Afgan Cumhurbaşkanı Karzai'yi kukla liderler olarak nitelendiriyorlar. Bu ve benzeri liderlere karşı açıkça cephe almalarına rağmen silahlı mücadele metodunu benimsemiyorlar. Bunlarla 'mukaraa' yapılmasını yani mücadele edilmesini istiyorlar ve lakin silahlı eyleme de icazet vermiyorlar.

Keza ev sahibi ülke liderleri için de benzeri 'kukla liderler' tabirini kullanıyorlar. Elbette ki en hararetli tartışmalardan birisi Erdoğan odaklı ve benzeri liderler üzerine oldu. Araplar genelde Erdoğan'a toz kondurmuyorlar. Lakin Hizbin yetkilileri ise onun vaktiyle egemen güçlerle anlaştığını savunuyorlar. Bu noktada Türkiye'de olduğu gibi Arap dünyasında da bir kafa karışıklığı var. Mustafa Kemal döneminde olduğu gibi Erdoğan için de mübalağalı ifadeler kullananlar ve onu bir dereceye kadar kurtarıcı görenler bile var. Bu mübalağalı algıyı satırlara döken ve sorgulayan Halit Traveli 'Biz, Erdoğan ve Beklenen Mehdi' yazısında bu algılara temas etmiş ve Erdoğan'a yönelik umutların mübalağalı bir beklenti olduğunu yazmıştır. Yazısına da Mısırlı Ahmet Şevki'nin Mustafa Kemal'i, Halid-i Velid'e benzeten mısralarıyla başlamıştır.

Ya Hali'd Türk ceddi'd Halid el Arabi

Türklerin Halid'i, Arapların Halid'ini yenile!

Arap dünyasının hararetle cevabını aradığı ve tartıştığı soru şu: Erdoğan kurtarıcı mı yoksa kukla mı? Cevaptan önce bu sorunun sağlıklı olup olmadığına bakmak lazımdır. Gerçekten de bu soruyu soranlar reşit insanlar mı, değil mi? Bence mesele cevapta değil, soruda düğümleniyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi