D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Dadaloğlu Kemal!

Dadaloğlu Kemal!

Ferman padişahın dağlar bizimdir…
19. yüzyılın göçebe Türkmen şairi Dadaloğlu’nun en çok zihinlerde kalan mısraı budur. 20. yüzyılda onu aktüel kılan, Osmanlı karşıtı tutum ve tavrıdır.
Osmanlı karşıtlığı, Avşar boyundan olan Dadaloğlu’nda göçebeliğin bir gereğidir. Osmanlı yerleşik hayatı ve kültürü temsil eder. Göçebe kabileleri yerleştirmek böylece onları yeni bir sosyal ve iktisadi hayatın içine çekmek ister. Elbette göçebelerden vergi alamama, asker yazamama gibi sebepleri de gözardı etmemek gerekir.
Göçebelik üretim tarzını sürdürmek üzerine kurulu göçebelerin Osmanlı karşıtlığından Cumhuriyet’in ilk yıllarında milliyetçi tezler üretmek, Osmanlıyı Türk düşmanı olarak nitelemek gibi sonuçlara da varılmıştır.
Öyle anlaşılıyor ki, Cumhuriyet ideolojisini iyi sindirmiş bir vatandaş olan Kemal Kılıçdaroğlu, bu eski tezler çerçevesinde bir Dadaloğlu muhibbanıdır. Bu muhabbetle, Dadaloğlu şenliklerine katılmış ve orada Dadaloğlu’na atıfta bulunarak referanduma “hayır” oyu istemiş… “Dadaloğlu da öyle yapardı” hesabıyla..
Burada gözden kaçan husus, Dadaloğlu’nun otoriteye, “devlet”e, statükoya karşı tavır geliştirmesi, Kılıçdaroğlu’nun ise, devletin, statükonun savunucusu olmasıdır.
Bugün apaçık ortadadır ki 1980 anayasasının değiştirilmesi, Türkiye’nin yerleşik buyurgan devlet anlayışının tadilata uğratılması anlamına gelmektedir. Devlet bu değişiklikle buyurgan niteliklerinden bir kısmına veda etmek zorunda kalacaktır. Yani, “Hakkımızda devlet etmiş fermanı” diyen Dadaloğlu’nun bu sözleri söyleme ihtimalini azaltacak bir düzenleme sözkonusudur.
Sistem demokratikleşecek, sadece milletvekili seçmekle tam demokrasiyi sağlamak mümkün değildir; bürokratik yapının dönüştürülmesi ve hukuk oligarşisinin de ortadan kaldırılması gerekmektedir. Yani devlet veya devlet adına hareket edenler eskisi kadar ferman buyuramıyacaktır.
Bu durumda “hayır” derseniz, devletin toplum üzerinde sürmekte olan gücünü, otoritesini, sultasını onaylamış olacaksınız.
Evet derseniz, otoritenin sınırlanmasını istiyorsunuz demektir.
Eğer Dadaloğlu’nun ne demek istediğini anlayabilse idi, Kılıçdaroğlu’nun ondan uzak durması gerekirdi.
Dadaloğlu devletin kendileri için ferman buyurmasını istemiyordu!
Kılıçdaroğlu ise, devletin ferman buyurma yetkisinin hafifletilmesine dahi razı olmuyor!
Akşamcı tantanası sürüyor
Başbakanın alkol yerine meyve yiyin mealindeki sözleri üzerine Hürriyet’in tezgâhladığı akşamcı tepkisi bildik isimlerle devam ediyor. Daha önce defalarca “cehl-i mürekkep” olarak vasfettiğimiz halde her halde iltifat zannedip sesini çıkarmayan Yılmaz Özdil de tabii cephedeki yerini aldı. Arslanlar gibi “milli rakı”yı müdafaa ve muhafaza yolunda kalemini kullandı.
Biz bu adama boş yere cehl-i mürekkep demiyoruz. Cahil, echel ve cehl-i mürekkep sınıflaması boşuna yapılmamış.
Gerçekten öyle. Hangi yazısını okusam, cehalet tarihine geçecek nümunelere rastlıyorum.
“Arap aklıyla bize akıl vermeye kalkıyorlar ama ‘alkol’ kelimesinin kökeni Arapça.
Kullanmamak lazım. Hatta, yasaklansın.
Rakı ise, özbeöz Türk” deyu buyuruyor.
Gerçekten batı dillerinden geçen alkol kelimesinin aslı arapça (el-kühl). Ya rakı? Rakının da arapça olduğu su götürmez. “Arak” ter, buhar mânasına gelir. Damıtma suretiyle yapılan içkiler bu şekilde adlandırılmıştır. İçkiye sosyalist dönemde alıştırılan türkiler, bütün alkollü içkilere “arak” derler. “Rakı” bu kelimeden göçürülmüşür. Türkiye’de laiklik anlayışı kadar, milliyetçilik anlayışı da sakattır. Kötü bir şeye, insan sağlığına zararlı bir maddeye millilik atfetmek neyi değiştirir?
İşe Atatürk katarak nereye varılabilir?
Devir değişiyor. Atatürk resimlerindeki sigaralar neden uçuruldu?
İçiyorsan senin meselen, akşamcıysan kendine! Milleti meşgul etme. Git zıkkımlan!



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi