Senin vereceğin teklif bu kadar olur!
Düşünebiliyor musunuz, neredeyse bütün darbeleri desteklemiş, bütün muhtıralara arka çıkmış, bütün “andıç” ve “fişlemelere” onay vermiş CHP, bir sabah “demokrat” olarak uyanıyor, askeri vesayeti meşrulaştıran 35. maddenin kaldırılmasını istiyor...
Ben düşünemiyorum.
Düşünemediğim için de, 35. madde konusundaki samimiyetlerine kendimi inandıramıyorum.
Kılıçdaroğlu, “Bıraksınlar 15. maddeyi, darbelerle yüzleşmeyi filan da, önce iç hizmet yasasını değiştirsinler” demişti.
Haklıydı...
Mahut madde orada durduğu sürece, darbelerle yüzleşmek “hoş” ve aynı zamanda “boş” bir temenni olarak kalacak, temelde bir şey değişmemiş olacaktı.
Kılıçaroğlu’nun çıkışından sonra, kısa süreli bir “teklifi kim getirsin” tartışması yaşandı. Sonunda “fedakârlığı” CHP üstlendi.
Fakat “sorunlar” vardı...
Nasıl olacaktı bu iş?
Maddeyi külliyen mi kaldıracaklardı, yoksa ufak tefek “değişikliklerle” yeni bir şekle mi sokacaklardı?
Kılıçdaroğlu’nun önerisi, “külliyen kaldırılsın” yönündeydi. Daha doğrusu, sözleri böyle okunabilirdi...
Fakat, bu yararlı maddeyi külliyen ortadan kaldırmak, parti içindeki bazı etkili ağabeylerin işine gelmiyordu...
“Evet” diyemiyorlardı... Doğrudan “hayır” da diyemiyorlardı. “Ne yaptın sen? Bir çuval inciri berbat ettin?” diye Kılıçdaroğlu’na sitem de edemiyorlardı.
Ne yapacaklardı şimdi?
Bir halt edip ortaya bir teklif atmışlardı.
Geri dönüş de olmazdı.
Bu 35. madde işinden “hayırlısıyla” nasıl sıyrı
lacaklardı?
Konu parti meclisine taşındı, uzun uzun tartışıldı... Sanki, “Samimiysen 15. maddeyi kaldır da göreyim?” diyen Kemal Kılıçdaroğlu değilmiş gibi, maddenin “aynen” muhafazasına, ufak tefek değişikliklerle başka bir şekle sokulmasına karar verildi.
Mesela, bugün TBMM’ye sunulacak teklifte (bu yazının yazıldığı saatte henüz sunulmamıştı) şu tür ifadeler yer alıyor: “Türk Silahlı Kuvvetleri, demokrasinin işlerliği çerçevesinde koruma kollama görevini yerine getirebilir.”
Böyle tuhaf bir metin...
Madem kendini gaza getirip bir “delikanlılık” yaptın, şöyle dört başı mamur bir öneri getirsene... “TSK hiçbir şeraitte siyasete giremez, parlamenter nizamı koruma kollama görevi onun üzerine vazife değildir... Parlamenter nizamın koruyucusu halktır... Asker askerliğini, siyasetçi siyasetçiliğini bilecek...” desene... Mahut maddenin “külliyen” ortadan kaldırılması gerektiği yönünde bir teklif sunsana...
Hayır...
İlle TSK’yı parlamenter sisteme “ortakçı” yazan bir ifade sokuşturacaklar araya...
İnsanın, “Senin vereceğin teklif bu kadar olur” diyesi geliyor.
Derya Sazak, “Koruma kollama görevini ‘demokrasinin işlerliğine’ bağlayan CHP’nin bu teklifi, ‘işlemeyen demokrasi’ye karşı orduya davetiye çıkarmak anlamına gelmez mi?” diye soruyordu.
Gelmez olur mu?
Kenan Evren, 12 Eylül sabahı yaptığı konuşmada, “rayından çıkmış demokrasiye işlerlik kazandırmak için müdahale etmek zorunda kaldıklarını” söylüyordu.
Bundan sonraki müdahaleler “demokrasi” için yapılır...
Hem CHP kazanır, hem Önder abi kızmamış olur, hem de CHP’nin sisteme “ortakçı” yazdıkları “siyasi vasi” pozisyonlarını devam ettirir. Cillop olur...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.