"Kürt isyanı"
Bu, 19'uncudan farklı bir "Kürt isyanı!"
Bu mazlum bir Kürt'ün zalim bir Kürt'e isyanı.
Benim, bir Türk olarak zalim bir Türk'e isyanım gibi bir isyan bu.
Ben işte tam da bunu bekliyordum.
Belediye otobüsüne bir "Kürt genci" tarafından molotofkokteyli atıldığında, genç bir kız yanarak can verirken duymayı istediğim isyan bu.
O zaman seslenip durdum:
"Böyle, belediye otobüsüne molotofkokteyli atarsanız, içeride anneniz de ölebilir, babanız da, teyzeniz, kuzeniniz, hatta kardeşiniz de... Çılgınlık bu" diye çığlık attım.
O zaman, Kürtler'den bir çığlık duymuş muydum?
Şöyle "Lanet olsun" gibi bir çığlık!
Mayınlar, askerleri paramparça ederken bir çığlık duymuş muydum?
Tatildeyken, çok önemsedim ama en çok etkilendiğim olay, YAŞ falan olmadı.
Batman'da, yangın söndürmeye giderken mayın patlaması sonucu parçalanarak can veren Sadi Özdemir, HEP eski İl Başkanı Salih Özdemir, Sofi Özdemir ve Batman eski Baro Başkanı Sedat Özevin'in ölümüne karşı gösterilen isyan oldu.
İsyan, hem ölümlere karşı oldu hem suskunluklara karşı.
Biri Radikal'de (5 Ağustos 2010), Diyarbakır Barosu eski Başkanı Sezgin Tanrıkulu imzasıyla, diğeri Taraf'ta (10 Ağustos 2010), yeğen avukat Ferhat Özdemir imzasıyla çıkan iki yazı müthişti.
Ama bence çok daha müthiş bir ifşaat yapıldı bir cümle ile Özdemir'lerin kardeşi Sabri Özdemir'in dilinden.
Şu cümleye bakın:
"Ağabeyimin parti içerisinde kalması için iradesini istediler. Ama o iradesini teslim etmedi. İradesini teslim etmemesinin bedeli mayın oldu."
Bu cümledeki anahtar sözcük pek tabii ki "iradesini teslim etmemek"tir.
Geçenlerde, eski PKK avukatlarından Hüseyin Yıldırım, Neşe Düzel'e örgüt içi infazları anlatmıştı. Örgütün en baba adamları, Öcalan'la bir şekilde ihtilafa düştükleri için katledilmişlerdi.
Şimdi "iradesini teslim etmemek" mayınla parçalanmanın gerekçesi oldu.
Bence bu, "Kürt meselesi"nde dönüm noktası olacak kadar hayati bir olaydır. İradenizi teslim edersiniz yaşarsınız, teslim etmediniz, payınıza mayın düşer. Bunun adı Kürt kimliği için mücadele midir? Bu "irade teslimi" olayında, BDP'li siyasetçilerin bakışı ya da "suskunluk"larının anlamı nedir acaba?
Hep yazıyorum, "Kürt'ün kötüsü Türk'ün kötüsünden iyi değildir" diye...
Caninin hepsi cinayet işler. Türk olsun Kürt olsun. Hele hukuktan, denetlemeden yoksun bir örgütse söz konusu olan, kötülüğün haddi hesabı olmaz.
İşte, yıllar sonra olsa bile, "faili meçhullerin devlet içindeki uzantıları"nın peşine bir şekilde hukuk düşmüş durumda.
Peki PKK'nın peşine hangi hukuk düşecek?
Batman'daki mayın vahşeti karşısında, isyanın bir boyutu haklı olarak "suskunluğa karşı" sergileniyor.
Sezgin Tanrıkulu, naif bir acıyla Batmanlılar'a soruyor:
"Bu mudur hak ve adalet duyarlılığınız?
Bu mudur vefa ve sadakat iradeniz?
Bu mudur özgürlük ve demokrasi özleminiz?
Bu mudur barış ve dostluk hedefiniz?
Kaç gündür neredesiniz?
Hava mı sıcaktı? Yoksa patlayan 'kendi mayınınız' olunca, parçalanan bedenler en sevgili insanlarınız olsa bile ayaklarınız ve basiretiniz mi bağlanıyor? Hastaneye, asri mezarlığa koşamaz hale mi geliyorsunuz?"
Bu sorular "Kürt davası"na gönül verenler için yeterince yakıcıdır değil mi?
Bir "gerilla" cenazesi için sokağa dökülen binlerce kişi neden PKK mayınında can veren Kürtler için yok?
Evet, acaba ayaklar mı bağlandı?
Ferhat Özdemir daha da yakıcı şeyler söylüyor:
"Koltuk sahibi hiçbir arkadaşınız paramparça bedenlerinize karşı son görevini yerine getirmedi. Nasıl bıçak kesmez bir sessizliğe gömüldüler anlayamıyorum.
"Ey savaş karşıtları, ey demokrasi havarileri neden susuyorsunuz? Sokak kavgalarının bile bir hukuku vardır. Bu tuzak hangi hukuka, hangi insanlığa sığıyor? Bir mayın dört barış elçisini aldı bizden. Bu suskunluk neden? Yoksa mayının sahibi siz misiniz? Bir halkın kaderini çocuklarını mayınla parçalayarak mı çizeceksiniz? Ya şimdi sesinizi çığlığa dönüştüreceksiniz ya da mahşere kadar susacaksınız. Çünkü inandırıcılığınız kalmadı bundan sonra."
Ferhat Özdemir, bu mayın vahşetini yapanları üç beş kelime içinde tanımlayıvermiş:
"Amaçsız, Kıblesiz, akıldan yoksun üç beş meczup..."
Özdemir'lerin, Özevin'in acısını bastırmaz muhakkak ama çok acı olan bir şey daha var; o da "o amaçsız, o meczup, o Kıblesiz, o akıldan yoksun üç beş kişi"nin hâlâ Kürtler adına "masaya oturma" sevdasında olması...
YAŞ'ı yazacağım, Eşref Erdem'in istifasını yazacağım, Atilla Kıyat'ı yazacağım...
Ramazanınız mübarek olsun. Kalbi açılımlar için vesile olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.