Türk demokrasisinde tarihî dönüşüm
Yaklaşık üç haftadır iznimi kullanıyordum. Bu müddet zarfında gündemde çok önemli konular yer aldı:
YAŞ kararları, referandum kampanyası, Balyoz sanıkları için yakalama kararı ve sonra kararın kaldırılışı, PKK terörü ve şehitlerimiz, İnegöl’de, Dörtyol’da tahrikler ve olaylar, Heronlar ve ihanet tartışması, Çiçek’in yerinde benzetmesiyle organları yer değiştiren adamın zırvaları, PKK’nın sözde ateşkes(!) ilânı, taş atan çocuklar hakkında çıkarılan kanun...
Hakkı Devrim’in deyimiyle bir ‘köşe kadısı’ olarak gündemdeki konular hakkında ahkâm kesememenin, yorum yapamamanın üzüntüsü içerisinde kıvranıp durdum. Hele yaşanan YAŞ süreci konusunda görüşlerimi aktaramamanın eksikliğini derinlemesine hissettim.
***
Türkiye’nin demokratikleşme vetiresinde en önemli dönüm noktası, hiç şüphesiz 14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan demokratik seçimler neticesinde çoğulcu demokratik rejimin kuruluşudur. Bu seçimlerle totaliter Millî Şeflik dönemi kaldırılmış ve hürriyetçi demokratik sistem bütün kurum ve kurallarıyla yürürlüğe konulmuştur.
Lâkin 27 Mayıs Darbesi sonucunda tam elli yıl sürecek bir ‘Darbeler Dönemi’ başlamış; bu dönemde ara rejim geçişlerinde yoğunluğunu arttıran, ‘bürokratik’, ‘militarist’ ve ‘jüristokratik’ vesayet millet iradesinin üstüne çıkabilmiştir. Bu ‘vesayet rejimi’, gücünü daima silâhlı kuvvetlerin antidemokratik müdahalelerinden almış-
tır. Bu itibarla, silâhlı kuvvetlerin millet iradesinin sınırları içerisine çekilmesi ve emri altına alınması, Türk demokrasisinin işletilebilmesi için ön şart hâline gelmiştir.
Ne yazık ki, AK Parti yönetiminden önce iktidara gelen siyasî iradeler, TSK’daki darbeci odakların müdahaleleri karşısında boyun eğmişler ve ‘militarist vesayet’ in sona erdirilmesi konusunda herhangi bir ciddî direnişte bulunamamışlardır. Bu konudaki ilk ciddî mukavemet, 27 Nisan 2007 Muhtırası karşısında Erdoğan Hükûme-
ti’nin karşı koyuşu ve gür sesi olmuştur (Son günlerde Kılıçdaroğlu’nun ve onun kanadı altında görünen Bahçeli’nin Erdoğan-Büyükanıt konusundaki iddiaları ancak mizah konusu olabilir).
Erdoğan Hükûmeti’nin, kendisinden önceki iktidarlar gibi TSK’ya hulûs çakarak Ergenekon ve darbe soruşturma-
larını örtbas etmeye çalışmaması da militarist vesayetin kaldırılmasında önemli olmuştur.
Sekiz yıla yaklaşan AK Parti İktidarı zamanında, çok sayıda darbe odaklarının kurulduğu, darbe hazırlıklarının ve teşebbüslerinin yapıldığı, artık açıkça ortaya çıkmıştır.
***
Bizim medya haberciliğinin mübalağalı ve sansasyonel bir üslûbu vardır. Bakarsınız bir futbol kulübü veya bir futbolcu, onlara göre ‘tarih yazmıştır’. Bu misâlleri çoğaltabilirsiniz. Bir tarih yazarı olarak bu ifadelere gülüp geçerim.
Lâkin bu defa Recep Tayyip Erdoğan’ın, 2010 Ağustos başında yapılan YAŞ toplantılarında ve alınan kararlarda, kelimenin tam mânasıyla’tarih yazdığını’ rahatlıkla söyleyebilirsiniz.
Başbakan Erdoğan, Ağustos 2010’daki YAŞ kararlarıyla, 14 Mayıs 1950’den sonraki 60 yıllık dönemde Türk demokrasisindeki en büyük tarihî dönüşümü gerçekleştirmiş ve ‘militarist vesayet rejimi’ ne son vermiştir. Başbakan Erdoğan, Türk siyasî tarihinde, rahmetli Menderes’ten sonra Türkiye’de demokrasiyi rayına oturtan kişi olarak anılacaktır.
Esasen gerisi lâfügüzaftan ibarettir. Ne, dostlar alışverişte görsünler kabilinden getirilen 35. madde hokkabazlığı, ne de yılların militaristi CHP’nin gecikmiş çırpınışları inandırıcı olabilmiştir.
Üstelik Başbakan Erdoğan, militarist vesayetin kokuşmuş ‘teamüllerini’ (!) eliyle iterken TSK’nın da yıpranmaması için azamî gayret göstermiştir.
Başbakan Erdoğan’ı bu tarihî başarısı için gönülden tebrik ediyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.