Hem Ergenekoncu, hem Mossad'cı, hem İslamcı..
Veli Küçük'ün evinden çıkan “ajan gazeteciler listesi” pek ciddiye alınmadı ama Ergenekon operasyonu kapsamında bir cambazın neler yapabileceğini bir kez daha gördük. Küçük; listenin kendisine ait olmadığını, Tuncay Güney tarafından verilen kırk sayfalık matbu dosyanın içinden çıktığını söylüyor. Konumuz bu liste değil. Ergenekon operasyonu kapsamında her yerde karşımıza çıkan, en mahrem bilgileri açıkça ortaya koyan, karanlık ilişkiler ve operasyonlarda yer alan söz konusu tuhaf kişiliğin, Türkiye'nin en derin iktidar kavgasının içinde bu kadar nasıl yer alabildiği.
çarşamba günkü “Mossad İslamcısı..” başlıklı yazının konusu olan bu “çok tanınmış” kişi ruh sağlığı bozuk bir şarlatan mı yoksa gerçekten bütün olayların içinde yer almış bir kişi mi? Kendisini bizzat tanıyanlardan ve Musevi çevrelerden gelen tepkilere göre bir şarlatan. Kendisini bizzat tanıyan bir kişinin onu anlatan cümleleri şöyle:
“JITEM'in kuryesi ve muhbiri olarak çalışmaktaydı. Pek çok kez Kuzey Irak'ta Barzani ve Talabani ile görüştü. Kurye olarak bu kişilere teklifler götürdü. Israrla babasının göçmen, Sabetayist olduğunu söylüyor. Annesi halim selim, dindar ve beş vakit namazını kılan birisi. Duysa Musevi olduğunu kahrından ölür. 2001'de ABD'ye geldiğinde vaftiz olup Protestanlığa geçti. Amacı iltica etmekti. Başaramayınca Yahudi kılığına girip, kippa takarak Kanada'ya geçti. Kur'an bilgisini test ettim. Yasin'in ilk sayfasını ezbere okudu. İran'da öğrendiğini söyledi. İbranice bildiği bir yalan. İngilizce bile doğru dürüst bilmiyordu.
İltica ettikten sonra önce gay savunması sonra da Yahudi tezini işledi. Her ikisini de kaybetti. Kürtlere yaklaştı, oradan da umduğunu bulamadı. Gay evliliği yaptı. Kanada'daki Yahudi cemaati onun ne olduğunu biliyor ama şu an ses çıkarmıyorlar. Bir sinagoga sığındı. Sansasyona ihtiyacı vardı, mahkemede tezlerini kabul ettirebilmek için. Muhbir arkadaşı Abdülmuttalip Gülsen aracılığı ile şu an bunu yapıyor. çünkü Türkiye'ye gönderileceğini ve yargılanacağını biliyor”
Türkiye'de hemen her İslamcı grubun içinde yer alan, 28 Şubat döneminin iğrenç tezgahlarında rol alan, örtülü operasyonlara katılan, kullanılan ve belki de işi bittikten sonra öldürüleceğini anlayan bu hastalıklı adamın hikayesi böyle mi gerçekten? Faruk Arslan bu şahısla ilgili çarpıcı bilgiler içeren yazılar yazdı. Hikayeyi onun yazısından özetle tekrar okuyalım:
“Mısır hükümeti, Kanada'da çalışan üç Mossad ajanının isimlerini Interpol'e bildirir. Kahire'de yakalanan Mossad ajanı Mohamed Essam Ghoneim el-Attar'ın verdiği 3 isim Türkiye ve İsrail vatandaşı olan Daniel Levi, Kemal Kosba ve Tuncay Bubay. El Attar'ın söylediği isimler sanırım aslında tek şahıs. Dört veya fazla müstear isim kullanan Tuncay özbey (Daniel Levi), “derin devlet”imizin 28 Şubat sürecindeki “muhbirler”inden, Veli Küçük'ün ekibinden bir Türkiye ve İsrail vatandaşı. (Biz onu Tuncay Güney olarak biliyoruz.)
üç yılını hapiste geçirmemek için 2001'de Mısır'dan Türkiye'ye kaçtığından beri Mısır istihbaratının takibinde olan El Attar, Mossad'a çalışmak istediğini bildirince, İstanbul'da Mossad elemanı Daniel Levi ile tanıştırılmış ve nasıl istihbarat toplayacağı öğretilmiş. Mossad onun hesabına 56 bin üçyüz dolar transfer eder. Interpol'un kafası karışmasın, üç isimde aynı kişi olabilir; Kanada'da kullandığı isim Daniel Levi, Türkiye'de ise Tuncay özbey'di (Güney). Kanada istihbaratı Daniel Levi'yi yakından tanıyor. Levi, 11 Eylül saldırısından sonra Kanada'ya iltica etmiş veya özel görevle gönderilmiş bir Mossad elemanı veyahut gerçekten istihbarat örgütleri arasında kalmış bir mağdur. Türkiye'de kalsa ortadan kaldırılacağını biliyordu. Kanada hükümeti zaten bu nedenle iltica talebini kabul etmiş. Mahkemede Veli Küçük ekibiyle Mossad ve CIA üçgeninde 28 Şubat sürecinde neler karıştırdıklarını en ince ayrıntısına kadar anlatmış. Ermeni lobisiyle dirsek temasında Türkiye aleyhine çalışmaya devam ediyor. Veli Küçük ve ekibini kutluyorum, ne de güzel vatansever (!) bir Mossad elemanı yetiştirmiş ve kullanmışsınız böyle...”
Faruk Arslan devam ediyor: “İstanbul üniversitesi'nde öğrenciydi ama asla mezun olmadı. Milliyet, Sabah gibi gazetelerde servis haberleri çıkmış bir gazeteciydi ama asla sürekli olmadı ve gazeteci değildi. İstanbul Müftülüğü'ne gidip numaradan kelime-i şahadet getirdi Müslüman olmuş göründü; ama asla olmadı. Pek çok sure ezberinde ve Kur'an'ı tecvidiyle mükemmel okuyabiliyordu; ama asla kalbine inmedi, inanmadı. Tarikatlara sokularak iç yapısı ve çıkartılacak fitneler hakkında istihbarat toplatıldı; ama asla tarikatların Türkiye'de tehlikeli olduğuna inanmadı.
JİTEM mensubu olarak Veli Küçük'ün ekibinin emrinde örtülü operasyonlara katıldı ama asla Türkiye'ye hizmet etmedi. İşçi Partisi Başkanı Doğu Perinçek ile Abdullah öcalan'a gidip Perinçek'in öcalan'a gül verirken çektiği fotoğrafları MİT'e verdi ama asla MİT'te kadrolu olamadı. MİT ve JİTEM'e yaptığı servisler ve MİT'in ona yaptığı servislerin çoğu 28 Şubat sürecinde gerçekleşmişti ama aslında Mossad'a bilgi kirliliği için çalışıyordu. Türk polisiyle hep kavgalı oldu, gözaltılardan Küçük'ün ekibinin yardımıyla kurtuldu STV'ye Küçük'ün talimatıyla girdi, 2 sene çalıştı ve 1999 fırtınasına sebep olan kasetleri çaldı; ama asla Küçük ekibinin Türkiye'nin yararına çalıştığına inanmadı….”
Bu hikaye çok uzun….
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.