Beyefendinin yokuşu
Referandumda bizim gibi "yetmez ama evetçiler" olduğu kadar "yetmez ama hayırcılar" da çıkacak...
Türkçe de bilmiyorlar. "Yetmez ama hayır" ne demek? "Hayır çünkü yetmez" deseler anlayacağız.
Yetmiyorsa "ama" kelimesinin orada ne işi var?
Sayın Kılıçdaroğlu da bunlardan biri galiba!
Vargücüyle hayır propagandası yapıyor, çünkü efendim, çıkmaz ayın son çarşambasında kendisi iktidara gelince "daha iyisini" hazırlayacakmış. "Oyunu ver, gerisini merak etme sen" basitliği...
Yani, 12 Eylül Anayasası'ndan o da memnun değilmiş vallahi! Ne de olsa az biraz bir solculuğu var gençliğinden...
Fakat Sayın Kılıçdaroğlu, bu kendi yapacakları "değişik" Anayasa'nın nasıl bir şey olacağını kendisi de bilmiyor. Amigoluğunu yapan emekli memur gazeteleri birinci sayfalarında "nasıl bir Anayasa istiyoruz" başlıklı kutular açıyorlar, okuyorsunuz, nasıl bir Anayasa istedikleri konusunda hiçbir bilgi yok!
Demek ki yeni bir Anayasa istediği falan yok, toplumda esen değişiklik yellerine karşı çıkamayıp "istermiş gibi" yapmak zorunda kalıyor, "12 Eylül'den memnunuz" demeye de utandığı için herhalde...
Kıvırtmanın en güzel yolu da, lafı ve işi yokuşa sürmek.
Nasıl hazırlanacakmış bu Kılıçdaroğlu Anayasası?
"Meslek kuruluşları, üniversiteler, sivil toplum örgütleri, yargı çevresi ve önde gelen düşünürlerden görüş alınacakmış, buna göre çerçeve belirlenecekmiş"...
İlahi Kemal Bey! Bugüne kadar meslek kuruluşlarından, üniversitelerden, sivil toplum örgütlerinden, yargı çevrelerinden ve hele hele "önde gelen düşünürlerden" bu konuda görüşünü belirtmeyen kaldı mı?
Herkesin rengi de belli, ne dediği ne yaptığı da.
Daha ne görüşü alıp vereceksiniz?
Bu görüşleri "Anayasa uzmanları" alıp (CHP eğilimli bürokratlar) bir "ilkeler bildirisi" hazırlayacaklarmış, bu bildiri kamuoyunun değerlendirmesine açılacakmış (Aydın Doğan'ın borazan organlarında tartışılması tercih edilecektir), "gerekli değişiklikler" yapılacakmış, sonra bu da bütün siyasi partilere sunulacakmış...
Eh, hangisinin neye taş koyacağı belli olduğuna göre!
Bunun dışında da, bilinen "yaveleri" tekrarlıyor: Toplumun bütününü kucaklamak, sivil toplumun daha fazla güçlenmesi, özel hayatın korunmasına daha büyük önem verilmesi, falan filan. Tipik sosyaldemokrat ağızları, kimsenin karşı çıkmayacağı, önemli gibi görünen boş laflar.
Kemal Bey'in bu saçmasapan projesi, hukuk fakültelerinde "Anayasa nasıl yapılmaz" ya da "Anayasa nasıl sürüncemede bırakılır" dersinde okutulmalıdır.
Aklınca işi yokuşa sürdüğünü sanmayı sürdürsün ve mutlu olsun.
Bu arada başbakan da "yetmez ama evetçilerden" çıktı.
12 Eylül referandumunun bir "kapı aralama" sayılması gerektiğini, asıl seçimden sonra yepyeni, "sıfırdan" bir Anayasa taslağıyla geleceklerini açıkladı.
Elbette gene meclisten geçecek, elbette Anayasa Mahkemesi gene engel olacak, elbette gene referanduma gidilecek ve elbette halkoyuyla kabul edilecek!
Kemal Bey, bu gibi yokuş arayışlarıyla vakit ve enerji tüketeceğine, otursun da, önce referandum yenilgisinden, arkasından yeni bir seçim yenilgisinden sonra partiyi birbirine katacak olan Deniz Baykal'la, belki de Mustafa Sarıgül'le nasıl başa çıkacağını şimdiden düşünmeye koyulsun...
Postalcı haklı!
Bir okuru önermiş, o da katılarak aktarıyor: "Üzerlerinde evet ve hayır yazan iki ayrı pusula yapılır, isteyen birini, isteyen öbürünü zarfa koyup sandığa atar!"
Postalcı haklı. Bunu kimse düşünemedi. Bu yüzden de haftalardır mühür tartışmaları, damga tartışmaları, boya tartışmaları yapıldı.
Birleşik pusulayı ortadan kesmeyi kimse akıl edemedi... Pusulaların ikisi de beyaz olsa daha da iyi olacaktı. Hani muhtar seçimindeki gibi.
Durmuş saat bile günde iki kere doğruyu gösterir. Bizim postalcıdan önümüzdeki aylarda mutlaka bir "doğru yazı" daha bekliyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.