Çantaya bak!
Hep böyle oluyor anasını satayım... Erken yazıyorum, erken yazmak zorundayım, sayfa erken bağlanıyor... Seçimlerde de böyle oluyor.
Ne referandumun sonucu belli şu anda, ne de basket maçının sonucu!
Evet mi çıktı, hayır mı çıktı, biz mi şampiyon olduk Amerika mı, şu anda bilmiyorum.
Tahmin edebiliyorum ikisini de, ama yazamazsın, tersi çıkarsa madara olursun.
Birtakım "futbol uzmanı" hergeleler, sayfaya yetiştirmek için, maç daha bitmeden yazılarını "üç ihtimalli" yazarlar, şu takım kazanırsa, bu takım kazanırsa, maç berabere biterse... Sayfa sekreteri alır, sonuca göre ikisini çöpe atar, birini yayınlar. Ben de öyle mi yapsam?
Hayır, yapamam, onların düzeyine düşemem.
Ama, referandum sonucu da basket maçının sonucu da ne olursa olsun, bir tek şeyi iyi biliyorum. Bundan eminim:
Türkiye artık geri kalmış bir ülke değildir!
Dünyanın en iyi basket oynayan ülkeleri arasında olduğu gibi, dünyanın en hızlı gelişen ülkeleri arasındadır.
Rakipler, baskette ABD, ekonomide Çin.
Aynı düzeye geldik demedim, onlar kadar gayretliyiz dedim. Yememiz gereken kırk fırın ekmeğin tamamını değilse de çoğunu yedik.
Bırakın şimdi çimento üretimini, kişi başına kilovat/saat elektrik kullanımını falan.
Artık ezik değiliz! Önemli olan da bu.
Kadınların "çantalarına bakan" yakışıklı çocuğun dediği gibi artık "çok oluyoruz" ve daha da çok oluyoruz.
Benim çocukluğumda ve gençliğimde Türkiye "azgelişmiş" bir ülkeydi ve bundan yakınır gibi görünüp aslında gizli gizli kıvanç duyardı!
Türkiye'yi kimi zaman gizlice, kimi zaman açık açık yöneten bürokrasi, Türkiye'yi geri bırakmış olmaktan utanmıyordu. Memur garibanlığıyla bir de bunun felsefesini yapıyor, söylemlerinin satır aralarında "fakiriz ama Latin alfabesini de aldık ya" gibilerden övünüyordu... Bize de böyle öğretiyorlardı.
"İleri gitmekten" anladığı "şekilci" bir Batılılaşma'ydı, o kadar.
Tüccar, sanayici, hele bunların sözcüsü olan politikacı "kuşkulu" insanlardı.
Memleket onların eline bırakılamazdı. Hele halk, malum.. Bir koyun sürüsü... Ona bir çoban gerekliydi ve en iyi çoban da, "En Kahraman Rıdvan" gibi, elbette memur zümresiydi.
Bu demir kasnak kırılmıştır. Deli gömleğini yırttık parçaladık, çıkardık.
Türkiye bu kez "gerçekten" gelişmektedir.
Hem para kazandık, hem de "kendimize güven" kazandık.
Benim gençliğimde solcularımız lafa "ülkemiz emperyalizmin pençesinde yarı sömürge, yarı feodal bir ülkedir" diye başlarlardı...
Öyle değildi, öyle olmaya yakın durmaktan da hızla çıkmaktaydı ama "ideoloji gözlükleriyle" baktıkları için olup bitenleri görememişler, anlayamamışlardı.
Bugün aynı şeyi söyleyene herkes kıçıyla güler.
Dağdaki çoban, Türkiye'yi gericilerin, beceriksizlerin, yeteneksizlerin, serserilerin, maceraperestlerin, manyakların, hırtların eline bırakmayacaktır.
"Ekonomi batsın yeter ki bunlar gitsin" diyenlere tükürüp geçecektir.
Tarihin çarklarını hiçkimse geri çeviremez. Olsa olsa bir süre yavaşlatır, o kadar.
Artık bunu bile yapamıyorlar... Çünkü Türkiye atağa kalktı.
İnanmayanlar, Türkiye'nin ekonomi ve demokrasi çantasına baksınlar. Taş gibi, taş!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.