"Evet ama..."
Referandum öncesinde anayasa değişikliğini rezervli destekleyen bir çizgi "Yetmez ama evet" şeklindeydi. Bana göre rezervli destekleyenler arasında bir de "Evet ama..." çizgisi var.
Sonuç yüzde 58 evet ama herkes biliyor ki bu AK Parti'ye verilmiş bir "evet" değil. Yüzde 58'in, seçimlerde ayrışma geçirmesi kaçınılmaz.
Ayrışma dediğimizde, Saadet'ten ve BBP'den gelenler ilk elde sayılabilir. MHP'den, CHP'den ve liberal soldan gelenler de yeni değerlendirmeler yapacaklar. AK Parti, bunlardan en azından bir kısmının kendisinde kalmasını ister ama ayrışmasını da sürpriz saymaz.
Ben bütün bunlardan ayrı tamamen AK Parti'ye ait oylardaki "Evet ama..."cılardan söz etmek istiyorum. Ki, AK Parti herhalde bu kitledeki herhangi bir kopuştan büyük rahatsızlık duyacaktır.
Peki var mı böyleleri?
Bana göre var, hem de az değil.
Bizzat tanık olduğum birkaç örnek vereyim:
11 Eylül Cumartesi. Bayramın son günü. Ertesi gün sandığa gidilecek. Evimize bir aile geliyor ziyaret için. Karı koca doktor olan dindar bir aile. Türkiye'de olan biteni en iyi değerlendirecek, AK Parti'nin misyonunu en iyi anlayabilecek durumdalar. Bey, "her şeye rağmen evet vereceğini" söylüyor. Bu "her şeye rağmen"in içinde uygulamalardan duydukları rahatsızlıklar var. Ama doktor hanım "hayır" diyor ve bunda ısrar ediyor. Eşim bana "Doktor hanım hayır vermekte ısrarlı, bir şey söylemek ister misin" diye soruyor. Ben de, "Sizi anlıyorum ama benim hatırım için bu defa da evet verin" diyorum. Doktor hanım bakıyor, boyun büküyor, gülümsüyor ve ayrılıyorlar. Eminim "evet" vermişlerdir ama içinde "hayır" dozu da bulunan bir evet.
-Bayram ziyaretlerinde belediyenin farklı kuruluşlarında çalışanlar oldu evimize gelen... Mesela onlar, taşeronluk sisteminin nasıl bir trajediye dönüştüğünü ve taşeron kadroda çalışanların genelde gayrimemnunlar zümresine katıldığını ifade ettiler. Haftada 59 saati bulan ve hiçbir mesai karşılığı olmayan çalıştırmalar... 5 yıldan beri yıllık izin kullanılmaması... İftar saatinde bile taşeronda çalışanların ayrı masalara oturtulması... Ve başlı başına taşeronluk sisteminin geldiği sefalet... Taşeronun taşerona iş vermesi gibi... Ve taşeron şirketlerin kimliği... Herkesin ortak sorusu şu: Bütün bunlardan Tayyip Erdoğan'ın haberi var mı?
-Bu taşeronluk sistemi, işsizliğin en kötü biçimde istismar edilmesinden ibaret. Ki aynı işsizlik, Milli Eğitim'de ve Diyanet'te "sözleşmeli, ücretli" gibi statülerle yoğunlaşmak üzere bizzat devletin insan istismarına yol açıyor.
-Yukarıda doktor örneğinde olduğu gibi "hatırına oylar" önemli bir yekûn tutuyor AK Parti oylarında. Mesela "Tayyip Bey hatırına" verilen oylar var önemli ölçüde... Ağrı'ya gitmiştim: Ağrılılar Tayyip Bey'e "Sayın Başbakan bu defa da oyumuzu sizin hatırınıza veriyoruz AK Parti'ye ama lütfen bir daha hatırınızı kullanmayın, bize daha iyi milletvekili adayı gösterin" dediklerini naklettiler. Böyle kim bilir ne kadar insan var "Tayyip Bey hatırına" AK Parti'ye oy veren... Ama herkes biliyor ki, son referandumda böyle çok önemli "hatırlar" devreye girmiştir. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin hatırı çok net biçimde medyaya yansıdı. Ama ben biliyorum ki, öyle pek çok manevi kanaat önderi, "hatır"ını koymuştur "evet" için... Bu "hatır" herhangi bir seçimde konur mu, en azından o manevi önderlerin siyasi tavır içinde olmalarını dikkate alarak söyleyebilirim ki, aynı ağırlıkta destek olmaz.
-Bir ilçe hastanesinde görev yapan bir uzman doktor anlatıyor: Bu hükümet tarafından göreve getirilen hastane baştabibi, hastanenin ihtiyaçlarını karşılamak için açtığı ihalede, 1 liralık şeye 4 misli fiyat veren AK Parti ilçe başkanının talebini yerine getirmediği için, görevden aldırıldı. Bu hükümet tabibinin bu işten nasıl etkilendiğini farz edersiniz. Ben mesela Van'dan da benzeri bir mail aldığımı söylersem, bu tür işlerin ne kadar çok gerçekleştiğini değerlendirmiş olursunuz.
-Hükümetin sağlık hizmetlerinin, vatandaşta anlatılamaz bir memnuniyet oluşturduğunu söylemeye gerek yok. Ama doktorlar planında da aynı ölçüde bir rahatsızlık olduğunu görmek gerekiyor. Ve bu noktada, muhafazakâr eğilimli doktorların da aynı rahatsızlık içinde olduğu açık. Burada ana sorunlardan biri Sağlık Bakanı'na ulaşamamak. Ben doğrusu, Sağlık Bakanı'nın herhangi bir sebepten dolayı yıpranmasına gönlü razı olmayan birisiyim. Ama doktorları dinlediğinizde ortada dinlenilmesi gereken bir şey bulunduğundan da emin oluyorsunuz. Şunu söyleyeyim: Doktorlar, Sağlık Bakanı'na ulaşmaktan ümitlerini kesmiş görünüyor ve Başbakan'a ulaşmak için çare arıyorlar. (Benden hatırlatması.)
-Bir AK Parti il başkanı anlatıyor: Belediye başkanımız şehrin modern bir görünüm kazanması için olağanüstü işler yaptı. Ama başkanımız burnundan kıl aldırmıyor. Halkla ilişkiler sıfır. Yanına ulaşmak için on tane kapıdan geçmek gerekiyor. Milletvekillerimiz ayrı bir trajik olay. İnsanlarla ilişkimizde aşınma var. Bu böyle devam edemez.
İşte böyle...
Eminim ki Başbakan'ın bu tür sorunlu alanları tespit noktasında benden çok daha fazla imkânı vardır.
Belli ki yüzde 58, önümüzdeki genel seçimler için önemli olmasa bile -acaba önemli değil mi- cumhurbaşkanlığı seçimi için son derece önemlidir ve cumhurbaşkanlığı seçiminin de Türkiye için referandumdan daha az önemli olduğu söylenemez.
Şunu biliyorum: Referandumda insanlar, "yüzde 58 evet"e ulaşmak için cansiperane çaba gösterdilerse, bu başka ihtimallerden endişe duymaları sebebiyledir. Bu endişe sebebiyle AK Parti iktidarının en az bir dönem daha sürmesi isteniyor.
Son söz: Bu duygunun dikkate alınması ve AK Parti yönetiminin, bu hassasiyeti karşılayacak bir istikamet belirlemesi gerekiyor. Tabii o kaygı anlaşılabiliyorsa...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.