Hem ateş, hem ateşkes, nasıl oluyor bu?!
PKK terör örgütünün şehirlerdeki uzantısı olan KCK, eylemsizlik halinin bir hafta daha uzaması konusunda açıklamada bulunmuş...
Eylemsizlik veya çatışmasızlık yahut ‘ateşkes’ hali denilen durumlarda da, eylemlerin bütünüyle durmadığı, tam aksine bu dönemlerde pek çok feci olayın cereyan ettiğini bilmeyen yok. Bunun son örneği, Hakkari’de içinde bebelerin de bulunduğu, tam dokuz vatandaşımızın hayatını kaybettiği korkunç mayın patlamasıdır. Bu eylemi kimin veya kimlerin yaptığına, yaptırdığına dair sinir bozucu tartışmalar devam ededursun, geçmişte vukua gelen benzer olayların hiçbiri ne yazık ki şimdiye dek aydınlatılamadı. Bunların başında 1993 yılında silahsız durumdaki 33 erin şehit edilmesi geliyor.
Bölücü örgüt, bugüne kadar tam yedi defa eylemsizlik hali veya ateşkes ilan etti. Bunların en önemlileri, 1993, 95 ve 98 yıllarında idi. Ne bu ‘ateşkes’ veya eylemsizlik halinin ilanı, ne de bunun yine örgüt tarafından ihlalinin maksat ve hedefleri konusunda, bugüne kadar kamuoyu sağlıklı bir bilgiye sahip olamadı. Tam tersine daha çok kafa karışıklığı yaşandı...
Ateşkes denilen bu uygulamanın, zaman zaman sıkışan örgütün toparlanma ve korunması için mi, örgütün siyasi propaganda ve ajitasyonu için bir taktik mi, yoksa daha başka nedenlerle mi yapıldığı, muhtemelen devletin ilgili birimlerinde bile yeterince irdelenmedi!
Mesela bu son eylemsizlik kararı kim tarafından verildi? İddia edildiği gibi Öcalan mı bu kararı verdi? Öcalan’ın gerçekten örgüt üzerinde tam bir kontrolü var mı? Yoksa Kandildeki elebaşılar (Karayılan vs.) mi verdi? Örgütteki inkar edilemez liderlik çatışması devam ederken, bütün unsurları bağlayacak böyle bir karar alınabilir mi? Dahası bu kararın alınmasında Avrupa cenahının rolü nedir? Öcalan’a atfen yapılan açıklamaların ne kadarı gerçekten onun ağzından çıkan sözlerdir acaba?
Diğer taraftan bölücü örgütün uzantısı gibi hareket eden, ikide bir İmralı veya Kandil’in talimat ve yönlendirmesiyle akla ziyan işlere kalkışan BDP’nin tam olarak neyin peşinde olduğu bir muamma... Referandum sırasında başvurduğu boykot taktiği, kime ne kadar yaradı? Bunun Kürt meselesinin çözümüne bir katkısı olabilir mi? Yoksa muhtemel bir çözümün temeline dinamit mi koydu? Aynı şekilde yeni öğretim yılının ilk haftasında yapmaya çalıştığı okul boykotu... Eğer BDP’liler hakikaten Kürt halkının huzur ve refahı gayret gösteriyorsa ve akıllarını da peynir ekmekle yemedilerse, böyle akla ziyan yollara başvurmamalıdır.
Örgütün baskısı ve yalan dolanla belki bir kısım insanlar etki altına alınabilir ama, bunun Kürt meselesinin çözümü için hiçbir katkısı olmaz, olamaz!.. Otuz yıl boyunca bu taktiklerin hepsi esasen defalarca uygulandı. Her seferinde en büyük zararı gören de yine Kürt kökenli vatandaşlarımız oldu. Yazıktır, günahtır, çocukların geleceği ile oynamak insanlık dışı bir yöntemdir. BDP’liler terör örgütünün gölgesinden çıkıp, kendi akıl ve iradeleriyle bir inisiyatif ortaya koymalı...
Not: Sayın Mehmet Oruç’un kültür dünyamıza kazandırdığı “Allah Dostlarının Örnek Halleri” (www.arisanat.com) isimli kitabını bütün okuyucularıma tavsiye ederim.