Zaferine mağlub olmamak!
Yakın tarihimizde bir hayli siyasî zafer kutlamalarına şahit olduk.
27 Mayıs darbesinden sonra CHP’lilerin kutlamaları çocuk zihnimden hâlâ silinmedi. Sandıkta yenilemeyen Demokrat Parti’nin sırtı, asker eliyle yere getirilmiş, zaferini de CHP’liler kutluyordu!
CHP demokratik sisteme geçildikten sonra hiçbir seçimi kazanamadı. 1977’de bir defa öne geçti. Daha seçim sonuçları netleşmeden zafer çığlıkları ayyuka çıkmaya başladı. O sıralar TRT’de çalışıyordum ve TRT de genel müdür Şaban Karataş’dan ötürü CHP’lilerin hedefleri arasındaydı. Zafer konvoyları TRT binasının önünde duraklıyor, gerekli saldırganlıklar yapıldıktan sonra yoluna devam ediyordu!
Bülent Ecevit, az farkla galip çıktığı ve fakat hükümet kuracak sayıya ulaşamadığı seçim sonuçları ile ille de iktidar olmak istediği için kirli yolları mübah gördü ve “Güneş Motel” kabinesi böylece kuruldu.
Ne zafer zaferdi, ne iktidar iktidardı.
Ecevit’in zaferi tarihte “pirus zaferi” denilen cinstendi. Ecevit 5 Haziran 1977’de gerçek bir zafer sayılamayacak sonucu zafer saymış ve bu zaferinin mağlubu olmuştu!
Son halkoylaması, CHP ve MHP’nin başı çektiği hayır cephesinin arzu ettiği şekilde, kıl payı da olsa “hayır” çıksa idi, neler olurdu?
Neler olmazdı ki! Bu sonuçların büyük gösterilerle kutlanacağından, sokakların günlerce dolup boşalacağından, araç konvoylarının şehirlerimizin ana caddelerinde taciz geçişleri yapacağından hiç şüphe etmiyorum.
Hayır çıkmasından çok, hayır çıkması halinde yapılacak taşkınlıklar rahatsızlık uyandıracaktı.
Neyse ki, millet net bir sonuçla “Evet” dedi.
Yüzde elli sekizlik sonuç siyasi bir zafer olarak nitelendirilebilir mi?
Elbette!
Fakat bu yüzde elli sekizlik sonuç, zafer kutlaması şeklinde karşılanmadı.
Halkoylaması öncesi şehirlerin meydanlarını dolduran iktidar partisinin zaferden sonra, büyük gösterilerle bunu kutlamaya da gücü olduğundan şüphe yok. Böyle bir kutlama için yola çıkıldığında geniş kitlelerin işin içine girmesi de şaşırtıcı olmaz.
Halkoylaması öncesi net olarak “evet” kampanyası yürüten AK Parti, BBP ve SP sonuçlar alındıktan sonra, taşkınlığa tevessül etmedi. Oylama öncesi tırmandırılan tansiyonu yükseltmek için hiçbir adım atılmadı. Aslında bu durum çok güçlü bir geleneğe bağlanabilir.
Zaferine mağlub olmama yönünde güçlü örneklere sahibiz.
Genç Fatih, asırlardır fethedilemeyen İstanbul’u uzun süren bir kuşatmadan sonra fethetti. Muzaffer kumandan şehrin kapılarından girerken, kendisini çiçeklerle karşılayan Bizans halkına hocası Akşemseddin’i işaret ediyordu: “O benim hocamdır!”
Fatih sadece bu sembolik davranışla kalmadı. Zamanının hukukuna göre, zorla alınmış olan bir şehrin halkı üzerinde istediği gibi tasarruf etmek kudreti ve hakkı varken bunu yapmadı. Ortodoks Rum halkın ve diğer din mensuplarının şehirde emniyette olacağını ilan etti. Rum patrikliğini, Ermeni patrikliğini Fatih kurdurdu. Bu iki milleti de, Katolik kilisesine karşı, Batı Hıristiyanlığına karşı himayesine aldı.
Zaferine mağlub olmayan Fatih, gelecek yüzyıllarının tarihini yazdığının farkındaydı. Onun torunu Yavuz Selim bu tarihin devamını yazdı. Fatih İsanbul’u fethetti, batı seferlerinden sonra, Anadolu birliğini sağlayacak hamleler yaptı. Fakat Yavuz Selim, Osmanlı Devleti’ni doğu ve güney doğu seferleri ile gerçek anlamda Abbasi, Selçuklu zeminine oturttu.
İran seferi ile doğuyu kontrole aldı, Mısır seferi ile dünya ticaret yollarının güvenliğini sağladı.
Selim Han Mısır seferinden dönerken, İstanbul muzafer hükümdarı karşılamaya, büyük zafer kutlamalarına hazırlanıyordu. Selim Han, Üsküdar’dan sabah vakti yola çıkacak ve muhteşem ve mutantan bir kutlama ile karşı karşıya kalacaktı.
Yavuz Selim Han, gece vakti, Üsküdar’dan bir kayıkla sessizce Sarayburnu’na geçti ve Topkapı Sarayı’nda uykuya vardı... Böylece ertesi gün için tasarlanan kutlamalar akim kaldı!
Onlar zaferlerine mağlub olmadılar; zaferlerini tarihin sürekliliği yönünde değerlendirdirerek örnek oldular.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.