Engin Ardıç

Engin Ardıç

Zamansız yazı

Zamansız yazı

Bir "ulus-devlet" kuruyorsun... Fiilen yıkılmış bir imparatorluğu yabancılarla da anlaşarak, onların gözetim ve onayıyla tasfiye ediyor, senden kopup gitmiş olan toprakları ve halkları reddediyor (o saatten sonra etmesen ne yazar?), elinde kalan topraklarda yeni bir devlet oluşturuyorsun...
Harika! Mucize!
"Kendinden" saydığın toprakların küçük bir kısmını da istemiyor, onlardan vazgeçiyorsun. Peki, o kadarını da anladık. "Reel politika", acı gerçekler, ancak bu kadarını kurtarabildik, idare edin, geri kalanını da isteyecek gücümüz yok, falan. Tamam.
İmparatorluğun bir kısım halkını hiç tanımıyor, onlara hepten sırtını dönüyorsun, zaten müttefiklerin (yani düne kadar düşmanlarının) eline geçmiş, fiilen sömürgeye dönüşmüşler. Anladık. O dönemde Arap'tan ne bize hayır var, ne de bizim onlara hayrımız dokunabilir, peki.
İmparatorluğun diğer bazı halklarının da senin yaptığını yapmalarını, yani onların da kendi devletlerini kurmalarını engelliyorsun. Devlet kurmak senin hakkın, onların hakkı değil.
Gerekçe olarak, onların "zaten mevcut devletlere eklemleneceklerini" öngörüyorsun. Ayrıca bağımsız bir Anadolu Rum ya da Anadolu Ermeni devleti olmayacak, gidip başkalarına, komşu soydaşlarına "katılacaklar"... Buna karşı çıkıyorsun, güzel.
Kurduğun devlet, bir ulus-devlet.
Ermeni unsurunun bir kısmını öldürmüşler, bir kısmını sürmüşler, Rum unsurunu "göndermişsin", temizlik yapmışsın. Elinde, katlanman gereken bir avuç "azınlık" kalmış, onları tutmak zorunda kalmışsın, ama onlara da baskı yapıyorsun. O kadar ki, adalet bakanın "onların hakkı uşak olmaktır, bize hizmet etmektir" diyebiliyor... Onları bürokrasiye almıyor, daha doğrusu Osmanlı bürokrasisinden temizliyor, yeni kuracağın (kuracağını iddia ettiğin) cumhuriyet bürokrasisine sokmuyorsun. Memur yapmıyorsun. Askere aldıklarının eline "kullanmayı öğrenmesinler" diye silah bile vermiyorsun.
Bunu da, kabul etmesek, hoşumuza gitmese bile "oldu bitti" niyetine anlayışla karşıladık, hadi bunu da, hoşgörmesek bile eleştirmekle yetindik...
Böylece, İttihat ve Terakki diktatörlerinin, dünya savaşında yenileceklerini hissedince düşündükleri son çözüm, son çare, "imparatorluk hevesinden vazgeçip Anadolu'da bir Türk devleti oluşturma, hiç olmazsa bu şekilde ayakta kalma" fikri de gerçekleşmiş oldu. Bunu, yenilmiş, yıpranmış, yerlere düşmüş A kadrosu değil de, temiz kalmış, dipdiri, üstelik yeni bir savaşı da kazanmış B kadrosu başardı. Kabul.
Lakin...
Bir ulus-devlet kurduğunu söylüyorsun...
Peki Kürt kamburunu niçin sırtına alıyorsun?
Onlara başlangıçta "federasyon" sözü verip niçin sonra vazgeçiyorsun?
Nasıl bir devlet bu "iki halklı ama tek ulus-devlet" yahu? Literatürde var mı böyle bir şey?
Federasyon olursa, yapmayı planladığın "radikal Batılılaşma devrimini" onlara kabul ettiremem diye mi endişe ettin?
Yoksa "nasıl olsa zaman içinde baskıyla eritirim" diye mi düşündün?
Eritemedin, adamlar yirmi kere ayaklandılar, bu kamburu bütün ağırlığıyla bize, gelecek kuşaklarına devrettin, ne halt edeceğimizi bilemiyoruz şimdi!
Niçin Lausanne'da pazarlığı "Müslüman halk" üzerinden yaptın da "Türk milleti" üzerinden yapmadın?
Niçin bırakmadın Kürtler de Araplar gibi "gitsinler"...
Lausanne'da Müslüman davası görülecekse niçin Arap da gözetilmedi?
Yok eğer amaç Türk'ü kurtarmaksa niçin Kürt de bu işe katıldı?
Acaba sınırlar da yanlış mı çizildi?
Nasıl çıkacağız şimdi biz bu işin içinden paşam? On binlerce insan öldü paşam...
Kusura bakmayın, iyi bir yazı olmadı bu.
İçinde ne Hanefi Avcı geçiyor, ne Emir Kusturica, ne Arda Turan, ne de Guus Hiddink.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Engin Ardıç Arşivi